‘Tarihle yüzleşmek’, eğer yakın tarihimizdeki olayların tarafsız şekilde belgeler üzerinden incelenerek ortaya çıkarılması ise buna varız. Bütün tabuları bir yana bırakıp eldeki
verileri bilimsel bir şekilde tahlil ederek gerçeklerin ortaya çıkarılması bizi rahatsız etmez.
Bu çeşit bir ‘yüzleşmek’, bilâkis bir
takım mübalağalı dedikoduların son bulmasını sağlar. Açıklıkta her zaman fayda vardır.
Şeffaflık, gerçek demokrasilerin en çarpıcı özelliğidir. Ayrıca, hakikatlerin ortaya çıkarılması, muhtemel antidemokratik ve gayrimeşru eylemler bakımından da caydırıcılık t
esiri icra ederek faydalı olur.
****
Buraya kadar tamam da, ‘yüzleşmek’, eğer
Türkiye, Türk Tarihi ve Türk Milleti aleyhinde maksatlı ve programlı bir
psikolojik propaganda olarak yürütülüyorsa ve ardında siyasî amaçlar taşıyorsa bu konuda dikkatli olmak zorundayız.
‘Yüzleşmek’ fiilini, sanki ortada işlenen bir suç varmış gibi, peşinen ithamkâr anlamda kullanan yabancılaşmış aydınlar şu hatâlar içindedirler:
1.
Ermeni tehciri olayında olduğu gibi, hiçbir bilgi ve belgeye sahip olmadan, tek taraflı kulaktan dolma dedikodularla atalarına
iftira atarak hiç sıkılmadan ‘soykırımcı’ ve ‘kâtil’ ilân etmektedirler. Eğer zerre kadar vicdanları ve hüsnüniyetleri varsa, asıl bu hatâları yapanların gerçeklerle yüzleşmesi lâzımdır.
2. Bazıları da, esasen örneklerini dünkü yazımızda anlattığımız tartışmalı olayları gündeme getirmekte; ancak bu hatâları sanki milletimiz yapmış gibi ithamda bulunarak, özellikle Türklerin azınlıkları ezdikleri tezini savunmaktadırlar.
3. Yüzleşme adı altında yapılan en büyük haksızlık, olayların tek taraflı olarak ele alınması ve tarihimizdeki bunun aksi istikametinde meydana gelen olumlu uygulamaların hiçbir şekilde zikredilmemesidir. Ayrıca, yakın tarihimizde maruz kaldığımız ve misliyle uğradığımız haksızlıklardan hiç bahsedilmemesi de, tek taraflılığın bir göstergesidir.
***
Milletimizin tarihiyle yüzleşmesini güçleştiren hiçbir olay yoktur. Zaman zaman bazı despot yöneticilerin hatâlı kararlar vermiş olması mümkündür. Lâkin bu durum, insanî değerlere ağırlık veren bir medeniyetin genel özelliği içindeki istisnaları geçmez.
‘Yüzleşme’ tiradı, orijinalite meraklısı, aferin bağımlısı kompleksli aydınımızın fantezisi
ise, bu durumda sadece âlet olmaktan bahsedilebilir.
Ancak, mesele bu kadar basit değildir. Diyaspora sözcüsü aydınlar ‘özür’ dilerken, aslında Türkiye aleyhine koz verdiklerinin bal gibi farkındadırlar. Onların ‘yüzleşmek’ten kastı, Ermeni soykırımı iftirasının kabulüdür.
Ayrılıkçı-ırkçı Kürtçüleri himaye gayretinde olanların ‘yüzleşmek’ten anladıkları ise, Türkiye’nin federatif bir sisteme geçerek bölünme yolunda ilerlemesidir. Hırstan titreyen mâhut ‘
PKK İtirafçısı’nın ve onu sahneye sürenlerin maksadı, Türkiye’de Kürtlerin öldürüldüğü yalanını ve propagandasını dış dünyaya
mesaj olarak göndermektir.
6-7
Eylül olaylarını aslâ tasvip etmiyoruz. Ancak, Türklerin Selânik’te ve bütün
Yunanistan’da maruz kaldığı muamele ve
Balkanlar’daki milyonlarca şehidimizi de unutmak mümkün değildir.
Attila Olgaç’ın densizliğini hâdise yapanlar,
İzmir’in işgali sırasında esir olan 250 Mehmetçiğin nasıl kurşuna dizildiğini unutmuş olsalar bile, daha dün
Lefkoşa’da evinin banyosunda katledilen bir anneyi ve çocuklarını da hatırlamazlar mı?!...
***
Tamam, tarihimizle yüzleşelim de, bunu yaparken milletimizi, devletimizi yerin dibine sokmayalım, iftiralar atmayalım ve ülkemizin aleyhinde kullanılacak propagandalara âlet olmayalım.
Etrafınıza dönüp de bir bakınız. Dünyanın hangi ülkesinde böylesine bir
kampanya yürütülüyor?!..