Ergenekon sanıkları, şüphelileri ve iflah olmaz uzantılarının sürekli
hakaret ve küfürler savurduğu
soruşturmayı yürüten savcılar, sonunda dayanamayıp
savunma haklarını kullandılar.
Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in şu sözü cuk diye oturdu: ‘Türk ordusunu korumak, istismar edenlere mi kaldı?’
Soruşturma süreci, TSK’nın kimi rütbeli
rant çeteleri tarafından nasıl istismar edilmeye çalışıldığını çok açık şekilde ortaya koydu. Eğer TSK’nin yıpratılması sözkonusu ise müsebbipleri önce aynaya bakmalıdır.
Bu vahim durumu en iyi algılayan kurumların başında
Genelkurmay’ın geldiğini de dipnot olarak düşmeliyim. Genelkurmay’ın ‘TSK-Ergenekon ilişkisi’ne dair iddialarını soran savcılara verdiği
cevap, açık kanıtıdır. Arzu eden, ikinci iddianamede görebilir.
Ergenekon sanıklarında çıkan TSK’ne ait ‘gizli’ damgalı belgeler için ‘bazı dokümanlarda TSK’ne ait olduğu görüntüsü verecek emarelere rastlanıldığı, bu tür
uygulama ve çalışmaların TSK’ni yıpratmaya yönelik planlı ve kasıtlı işlemler olduğu, TSK’ne ait belgelerin yazım teknikleri
taklit edilerek veya bilgisayar teknikleriyle kurgulanarak oluşturulduğu’ belirtiliyor.
Dahası var: ‘Son zamanlarda bu tip olaylarla sık sık karşılaşılmaktadır. Yapılan adli soruşturmalarda kendisine rütbeli şahıs görüntüsü veren kişiler çeşitli oluşumlarda ve ticari kuruluşlarda TSK içinde yakın ilişkide olduğu yönünde izlenim yaratarak illegal yollarla menfaat temin etmeye çalışmaktadırlar. Bunlardan bazılarının geçmişte
üniforma giymiş olmaları TSK ile halen bir ilişkileri olduğunu göstermez.’
Bu cevapta birazcık zevahiri
kurtarma kaygısı da var ama asıl önemli olan tarafı, Genelkurmay’ın, çeşitli oluşumlar ve ticari kuruluşlarda TSK ile yakın ilişkide havası yaratarak faaliyetlerini sürdüren kimi rütbeli rant çetesini işaret etmesidir.
Demek ki, onlar da farkında. Üzgünüm, sahte orduseverler.
Köşk,
Hürriyet’i ciddiye almıyor mu?
Hürriyet Gazetesi,
Başbakan Erdoğan’ın basına kapalı toplantıda
Türkiye’ye gelen Azeri milletvekilleri için söylediği ‘Türkiye’de çok derin bağlantıları olduğunu öğrendim’ ifadesini,
Cuma günü
manşete taşıdı. Haber ilk olarak
Star’da yayınlanmış, Hürriyet ise gazetemizin ismini vererek kullanmıştı.
Başbakanlık, 36 saat sonra haberi ‘yarım
ağız’ yalanladı.
Hürriyet’in
Fatih Altaylı’nın yerine ikame etmek üzere konuşlandırdığı, ancak Altaylı’nın gidişiyle doğan harman yeri boşluğu doldurmak yerine ayrık otu gibi kök bile salamayan yazarı, bu gelişmeyi ‘Başbakan
yandaş gazeteleri asla okumuyor’ başlığıyla değerlendirdi.
Efendim, haber Star’da yayınlanınca başbakanın sesi çıkmamış, Hürriyet’te manşet olunca tekzip edilmiş, bu, Hürriyet’in farkı ve gücüymüş! Başbakana yaranmak için
takla atan yandaş medya için başbakanın dikkatini çekememek acı olmalıymış!
Önce şunu söylemeliyim; O haber sapına kadar doğrudur. Yazan muhabir arkadaşıma sonuna kadar güveniyorum, bu bir.
İkincisi, bizim başbakanın dikkatini çekmek gibi bir kaygımız yoktur. Hedef kitlemiz başbakanlık değil, halkın ta kendisidir. Ama sizin kaygılarınızı da anlıyorum. Epeyi sıkıştınız,
vergi borçlarınız dağ gibi çoğaldı,
Hilton arazisi mahsun kaldı, ihalelere kedinin ciğere baktığı gibi bakar oldunuz.
Evet, başbakanın dikkatini çektiniz, takla atmaya devam edin.
Ayrıca şunu da hatırlatmalıyım; Unutmayın, tekzip edilen her haber yanlış, tekzip edilmeyen her haber doğru anlamına gelmez.
Misal mi?
Geçen hafta
Sri Lanka Cumhurbaşkanı Mahinda Rajapaksa’nın Cumhurbaşkanı Gül’ü
araması, ‘Gül’e terörü nasıl bitirdik telefonu’ manşetiyle verildi. Tamil gerillalarına karşı
zafer kazanan Rajapaksa’nın heyecanla telefona sarılıp
PKK’yla başı dertte olan Türkiye’ye
akıl verdiği mesajı işlendi.
Oysa arama gerekçesiyle manşet, aynı değildi. Görüşmenin gerekçesi,
Güvenlik Konseyi’nde geçici üye olan Türkiye’den
yardım istemekti.
Üstelik
Oktay Ekşi ve
Ertuğrul Özkök, bu yalan haber üzerine birer yazı döşediler.
Çankaya Sözcüsü
Ahmet Sever’le konuştum. ‘Haber doğru değil’ dedi. ‘Tekzip yayınlayacak mısınız?’ diye sordum, cevabı, ‘Her habere tekzip yayınlarsak altından kalkamayız’ oldu.
Ahmet Arsan örneğinde olduğu gibi ‘İşte biz istersek bir yazarı bir gecede şöhrete kavuştururuz’ diyen
Ertuğrul Özkök’e inat sadece çevresinin yazarı olarak kalan zata, aynı mantıkla sormak gerekmez mi: ‘Çankaya, Hürriyet’i tekzip için dahi ciddiye almıyor mu?’
İstanbul Emniyeti’ne teşekkürler
Bir arkadaşım,
küçük kitapevlerinin bulunduğu
Ankara Olgunlar Sokak’ta bir yayıncıyla tanışmış, laf dönüp dolaşıp korsan kitaplara gelmiş. Bizim kitaplar da bahse konu olunca arkadaşım, ‘Şamil
Tayyar’ı tanıyorum’ demiş. Yayıncı gülmüş: ‘Şamil Bey’e
selam söyle, onun çok ekmeğini yedim.’
Haliyle şaşırmış bizimki: ‘Nasıl yani?’ Demiş ki yayıncı: ‘Onun korsan kitaplarını basan adam benim, çok sattım.’
Bu sohbetten haberim olunca işi bilen başka bir arkadaşım, ‘Boşuna hiç uğraşma, önleyemezsiniz.
Korsancıların çoğu polisle
işbirliği yapıyor. Kimi kime şikayet edeceksin.’
Geçen hafta
İstanbul Emniyeti korsan yayıncılarla mücadele kapsamında binlerce kitap ele geçirince, bu diyaloglar geldi aklıma. Aralarında bizim kitaplar da var. Emeğin ırzına geçen sahtekarlarla mücadele ettikleri için İstanbul Emniyeti’ne teşekkür ediyorum.
Umarım, yakında Ankara’dan da ses çıkar.