11. dalga, malî kaynaklara ve medya ayağına doğru işaretler de veriyor. Bu son dalgadan ne anlamak lazım? Benim anladığım kararlılıktır.
Onuncu dalgadan sonra
Genelkurmay'ın devreye girdiği, hükümetle bir uzlaşmaya varıldığı, bundan böyle bu işin burada duracağı falan söylendi. İşin ucunun kendilerine gelme ihtimali olduğunu sezenler, bekledikleri teselliye kavuştuklarını düşünerek sevindiler. Buna kendilerini inandırdılar. On birinci dalga, hiç de öyle olmadığını, yargının kararlılığının devam ettiğini anlatıyor.
Ergenekon davası, gerçekten bir halat çekme yarışına döndü. Kâh bu davanın, asrın davası olarak demokrasinin önünü açacağını düşünenler ipe asılıyor, kâh bu davayı sulandırıp
Susurluk gibi akamete uğratmak isteyenler ipe asılıyor. Öyle oluyor ki; bir taraf kaybediyor derken, karşı taraf yeniden bir hamle yapıyor. Mesela Ankara'da
toprak altından silahlar çıkarılıyor, anti Ergenekoncular "ne var bunda, Susurluk silahları" deyip geçiştirmeye çalışıyorlar. Arkasından Yarbay'ın krokisinin gösterdiği silahlar çıkarılıyor, suspus oluyorlar. Onuncu dalgada
Yalçın Küçük gözaltına alınınca "Delidir, ne yapsa yeridir, onu da mı tutukluyorsunuz?.." diyorlar.
Kemal Gürüz -ki artık sapına kadar Amerikancı olduğunu öğrendik, ama
helal olsun, nereye
mesaj vereceğini biliyor- gözaltına alınıyor, "Koskoca YÖK başkanının kafasını bastırıyorlar, nerede
insan hakları?.." diye ayağa kalkılıyor. Eski MGK Genel Sekreteri gözaltına alınınca , "Bak Genelkurmay devreye girdi, hadi bakalım şimdi ne yapacaksınız?.." diye efelenmeler başlıyor. Bu defa da 11. dalga geliyor. Tam bir halat çekme oyunu. Ama son iki dalga ve yeni irtibatlar, Ergenekoncular takımının takatinin tükenmekte olduğunu iyice belli ediyor.
Bilhassa toprak altından çıkarılan silahlar. Bilhassa
muvazzaf Yarbay Mustafa Dönmez'in krokisinden hareketle ele geçirilen silahlar. Bilhassa lav silahları ile onun ajandasında bulunan
Başbakan Erdoğan'a yönelik suikast planının varlığı. Bilhassa İbrahim Şahin'in tutuklanmasından sonra
infaz timlerinin, suikast timlerinin yurdun dört bir tarafında yakalanıyor olması. Bilhassa Silahlı Kuvvetler bünyesinde "Karargâh Evleri"nin varlığının ortaya çıkarılması. Genelkurmay'ın bu konuda çalışma yapmaya başlaması. Bilhassa
faili meçhul cinayetlerle ilgili asit kuyularının, infaz kuyularının varlığına dair deliller.
Bilhassa
Danıştay saldırısının Ergenekon
terör örgütü (ETÖ) ile bağlantısının olabileceğinin kabulü. Bilhassa
Üzeyir Garih cinayeti zanlısının
Ergenekon davası ile ilgili ifade vermesi. Bilhassa
KKTC ile Ergenekon bağlantısına dair yeni bilgilerin ortaya çıkması. Ergenekon sanığı ve Danıştay saldırısının azmettiricisi olarak yargılanan
emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ile
Akın Birdal suikastı tetikçisi
Semih Tufan Gülaltay'a KKTC vatandaşlığı verildiği gibi,
Kıbrıs davasına katkı sağladıkları gerekçesiyle onur nişanı ile ödüllendirildiğinin ortaya çıkması... Halat çekme yarışında ETÖ ve destekçilerinin eli giderek zayıflıyor. Yaptıkları her yeni hamle boşa çıkıyor.
Savcı Öz'e son dalgadan sonra nasıl da saldırıldı. Hâlbuki Susurluk davasında, "Yok mu bizim ülkemizde de İtalya'daki gibi
yiğit, cesur savcılar?.." diye ayağa kalkmışlardı. Çıkınca da insafsızca üzerine abandılar. "Esas duruşta Sabit Amca" 40 savcı istedi. Şu
Barolar Birliği Başkanı'nın dediklerine bakar mısınız. Neymiş, beyefendi savcıyı tanımıyormuş. Görevden alınıp, yerine tanınan bir savcının atanmasını talep ediyormuşlar... Emriniz olur.
Yargı bağımsızlığı adına başka bir arzunuz? Tanımak ne demek? Yani "
YARSAV üyelerinin arasında ismi yok" demeye mi getiriyorsunuz?
11. dalganın anlattığı,
evet kararlılıktır. Devletin ortak aklı devrededir. Artık geriye dönüş yok. ETÖ'nün malî destekçileri, medyadaki ayakları, kalkanları, siyasetçi ve
bürokrasi ayağı bunların hepsinin üzerine gidilecek. Eli cinayete, kana, teröre bulaşmış olanlar düşünsün...