Her 4
Nisan Türkiye'de
ülkücülerin son Başbuğ
Alparslan Türkeş'i
ölüm yıl dönümünde andıkları bir tarihtir.
1944'te Tek Parti Yönetimi'ne karşı
sivil bir muhalefetin içinde yer alan bir asker olarak, ilk siyasi faaliyetinden yani Turancılık olayından sonra tutuklanmış, yargılanmış ve
beraat etmiştir.
İçinde yer aldığı 27
Mayıs askeri
darbesinden sonra görüş ayrılığı nedeniyle 14'lüler diye anılan grupla birlikte
sürgüne gönderilir. Sürgün dönüşü, bir sivil
siyaset anlayışı olarak milliyetçiliği partileştirmek onun meselesi olmuş ve siyasi faaliyetini
demokrasi içinde sürdüreceğini beyan etmiştir. O kadar kararlıdır ki kendisiyle birlikte hareket eden
27 Mayısçıların 14'lüler grubundan Rıfat
Baykal,
Numan Esin,
Muzaffer Özdağ dahi onun bu kararlığını anlayamayacaklardır. Türkeş Bey'in önce CKMP ve arkasından MHP sürecinde, ilkeli bir şekilde 27 Mayıs'ı ve tüm darbeleri eleştirmesi, dönemin başbakanı İsmet İnönü'ye
Menderes ve arkadaşlarının idamına karşı tavır alması konusunda yaptığı çağrılar, kendisiyle hareket eden arkadaşları tarafından bile benimsenmemiştir.
Siyasette yol ayrımı
O, 27 Mayıs'ın Türkiye'ye giydirilmiş bir deli gömleği olduğunu, "en iyi askeri rejimin veya darbenin, en kötü demokrasinin" alternatifi olamayacağını söylemiştir. Aslında bu noktada, Türkeş Bey Türkiye'de milliyetçilerin siyaset yapma anlayışını militarizmden açıkça ayırmaya yönelmiştir.
Onun bu tercihi asker arkadaşlarından Dündar Taşer Bey tarafından
desteklenirken, Muzaffer Özdağ, Numan Esin, Rıfat Baykal gibi militarizmi savunup Türkeş'i "ümmetçilik"le suçlayanlar partiden uzaklaştırılmıştır. Hatta bu isimlerden bazılarının 12
Mart ve 12
Eylül darbelerine destek verdiklerini biliyoruz. Türkeş Bey
12 Eylül rejiminin hapishanesindeyken, ülkücüler işkence altındayken, idam edilirken militarizmi savunan eski arkadaşlarından biri, Kenan Evren'in yanında, danışmanıdır.
Amacım milliyetçiliğin siyasi tarihine katkı yapmak değil, esas vurgulamak istediğim husus, bugün
Ergenekon diye bilinen sürecin, NATO karargâhında Türkiye'nin siyasi hayatı üzerinde denetim kurmak üzere, Soğuk
Savaş döneminde Türk devletinin ABD'ye bağımlılığını zorunlu hale getirmek için oluşturulmuş
örgütsel yapının, bugün kuruluş gerekçeleri ortadan kalktığı halde hâlâ mevcudiyetini korumada gösterdiği dirençle ilgilidir.
Bu örgüt, Türk siyasi hayatını
felç ederek demokrasinin işlemesini aksatacak, Batı sisteminin taleplerini şartsız yerine getirecek darbe rejimleri ve ara rejim formülünü hep hayatta tutmaya çalışmaktadır. Örgütün adından da anlaşıldığı gibi esas hedefi, milliyetçi kitlelerin, gençliğin ve milletin hassasiyetlerini kullanarak Türkiye'de sürekli çatışma ve gerilim ortamını genişletmek ve devam ettirmektir.
Milliyetçilerin bugüne kadar bu oyunu bozmak için ortaya koydukları tavır, Ergenekon'u arzusundan asla vazgeçirmemiştir. Bir anlamda Türkeş Bey'den rövanş alma arzuları ve çabaları bugün de devam etmektedir.
Milletin yolu
Milliyetçiler siyasette demokrasiyi, demokratik değerleri milliyetçi anlayışın, dünya görüşünün temelleri olarak benimsedikleri zaman, militarizmle yollarını zaten ayırmış olurlar. Türkeş Bey'in demokrasi içerisinde siyaset yapmak şeklinde özetlenecek yaklaşımı, onu 12 Eylül öncesinde
tasfiye etmek için çeşitli saldırılara maruz bırakmıştır.
Bugün Ergenekon diye bilinen gayrimeşru örgütsel yapılanmalar, dün fason sol-
terör örgütleriyle MHP'ye saldırmışlardır.
Soğuk Savaş'ın Gladyosu, MHP ve ülkücü kuruluşlara soktuğu unsurları, devşirmeleri bu tür yapılanmalarda kullanırken bir taşla birkaç kuş vurma, birçoğunu da ürkütme taktiğini gütmüştür. Bu profesyonel yapıların senaryosu ve aktörleri tarafından uygulamaya konulan iç çatışmalar, bir taraftan Türkiye'yi vurmakta, diğer yandan da, bu ülkenin, milletin ideolojisi olan milliyetçiliği karalamaya, lekelemeye, suçlamaya çalışmaktadır.
Bugün milliyetçiliğin düşmanları olan Ergenekonvari yapılanmalar hâlâ "Kemalist-Baasçı " bir söylemle milliyetçiliği birleştirmeye çalışarak, "Ulusalcılık" adı altında bir projeyi yeniden gündemde tutmak istemektedirler.
Merhum
Alparslan Türkeş'i rahmetle anarken, onun isabetle ortaya koyduğu "Demokrasi milletin yoludur" fikrine sahip çıkmak, militarizmi mahkûm etmek hâlâ milliyetçilerin önündeki tarihi görevdir.