Hiddink, bir şeyi eksik bıraktı


Milli Takımımızın yeni teknik direktörü Hiddink’in basın toplantısını izledikten sonra sanırım zihnimde oluşan en belirgin fikir, “Bir insan zirveye çıkıyor ve oralarda uzun süre kalabiliyorsa, bunun sağlam bir nedeni var” oldu. Hollandalı Hoca’nın irili/ufaklı, kulüplü/ulusal takımlı, Avrupalı/Asyalı/Avustralyalı kariyerinden sonra salondaki topluluğa deneyimini rahatlıkla hissettirebileceğini zaten bekliyordum. Ama Hiddink’te sanki biraz daha fazlası var: Çok akıllı, eğer ilgi alanı uzay olsa iyi bir astronot, müzik olsa harika bir kompozitör sıfatıyla da karşımıza çıkabilirdi. Çok saygılı, kendisinin hak ettiğini karşısındakine de geçirmeyi gayet iyi beceriyor... Çok da iyi bir mizah duygusu var, kendisiyle dalga geçebiliyor, çok şık/şekilli olmayan soruları göğsünde yumuşatıp şirin hale getirebilmeyi başarabilmesi; üstelik bunu ağız dolusu gülmeden/güldürmeden yapması etkileyiciydi. Basın toplantısının beşinci dakikasında, hiç kimsenin gündeme getirmesini beklemeden 26 Ağustos 1990’daki tarihi Fenerbahçe-Aydınspor maçını espriyle anarak kalpleri kazandı zaten: “Evet bundan 20 yıl önce, sezonun ilk maçında Kadıköy’de ağır bir mağlubiyet almıştık ve herkes haklı olarak bana evime dönmemi söylüyordu. Ama sanırım bugün daha rahat olabilirsiniz, çünkü galiba geçen 20 yılda biraz geliştim ve tecrübe kazandım”... Son çeyrek asra bambaşka formalarla bir Şampiyon Kulüpler Kupası, bir kıtalar arası kupa, bir Ş.Ligi yarı finali, iki Dünya Kupası dördüncülüğü, bir de Avrupa Şampiyonası yarı finali sıkıştırmış bir adamın bu olağan üstü CV’den “Biraz tecrübe kazandım” diye bahsetmesi, kabul edelim ki hepimizin yapabileceği türden bir alçakgönüllülük değildi. Dünyanın hemen bütün güzel kentlerinde çalışmış Hiddink’in İstanbul’a olan saygısı da hoştu gerçekten... Sanırım cevaplamak istemediği bir sorunun ardına “o günün akşamını İstanbul’da nasıl değerlendirmek istediği” suali eklenince; “İstanbul deyince gerçekten her şeyi unuttum, hatta sorduğunuz diğer soruyu da” diyerek çok güzel yumuşattı ortamı. Hiddink alçakgönüllü olduğu kadar global değerinin de farkındaydı tabii... Mesaisinin çoğunu İstanbul’da mı, yoksa Hollanda’da mı geçireceği sorusuna verdiği yanıt da akıllıcaydı: “Türkiye liglerindeki oyuncular kadar Batı Avrupa’daki gurbetçileri de izlemeliyim. Tabii ki çoğunlukla Süper Lig tribünlerinde olacağım, ama milli takımın menfaati için Almanya’da/Fransa’da/İsviçre’de de maç izlemem gerek. Faydasız ofis mesaimin ulusal takıma bir getirisi yok; çok seyahat ederek daha efektif zaman geçirmeyi planlıyorum” Hiddink’in basın toplantısının sonunda yanıtından tam olarak tatmin olamadığım tek soru ise, Türkiye ile tekrar yarı final hedefleyip hedeflemediği idi: “Tam olarak FIFA sıralamanızı hatırlayamıyorum, ama bildiğim kadarıyla ilk 4’te değilsiniz” dedi önce... Sonra da “Hatta, Avrupa ülkeleri içinde de ilk 4’te olmadığınızı biliyorum” diye de ekledi. Hedefleri sırayla belirlememiz gerektiğini, öncelikle turnuvalara gitmekten bahsetmemiz lazım geldiğini anlattı. Tabii bu yanıtın neresinden tatmin olmadığımı sorabilirsiniz, çünkü bunlar da gayet mâkul ve mantıklı laflar... Ama bence mühim bir eksiği var: Biz son 5 büyük turnuvanın 3’ünde son 8’e kaldık. Son 5 büyük turnuva itibariyle bunu başaran 8 ülkeden biriyiz. Yine son 5 turnuvada 2 yarı final yaptık, bunu da bizim kadar yapabilen sadece 5 ülke daha var. Öyleyse artık şunun farkında olmamız lazım: FIFA sıralamamız şu anda düşük; ama biz büyük turnuva performansı açısından masanın büyük oyuncularından biriyiz. Biz Kore değiliz, finallere sadece bir kez özel bir hocayla çıkmadık. Üç farklı hocayla 8 yılda üç farklı turnuvada bunu başardık biz... Bu iddiaya karşılık kamuoyunun binlerce defa dillendirdiği “Turnuva istikrarsızıyız” meselesine gelince... Biz (reel olarak) 1996’da dünya futbol haritasına katılmış yeni bir oyuncuyuz. 96’dan bugüne kadar toplam 8 organizasyonun elemelerine girdik, 4’ünde turnuvaya gittik. Türk kamuoyunun bir ülkeyi istikrarlı kabul etmesi için 8’de 8 (ya da en azından 7) turnuvaya gitmesi bekleniyor, o zaman bu mantıkla 53 Avrupa ülkesinden 46’sı istikrarsız sayılmış oluyor! Hiddink’in geldiği Rusya’nın da son 8 turnuvada 4 katılımı var. Bu mantıkla İsviçre, Çek Cumhuriyeti, İsveç (son 8 turnuvada 5 katılım), Romanya (4), Yunanistan, Belçika (3), Norveç (2) gibi ülkeler de turnuva istikrarsızı... Aslında bu mantıkla müzesinde dünya ya da Avrupa şampiyonluğu kupası olmayan tüm ülkeler turnuva istikrarsızı oluyor; çünkü sadece onlar son 8’de 8 (ya da 7) katılım elde edebilmişler! Son söz olarak, Hiddink’ten beklediğim cümlelerse şunlardı: “Türkiye, son 10 yılda büyükler masasına büyük iddiayla oturmuş genç ve enerjik bir oyuncu. Büyük turnuva performansları ortada. Bizim yapmamız gereken sadece bu başarıları devam ettirebilmek” Biz de şunu artık kabul edelim: Birilerinin bize ekol enjekte etmesine ihtiyacımız yok. Turnuva istikrarsızı değiliz. Büyük turnuvaların yeni iyi oyuncularından biriyiz. Sürekli aynı şeyleri konuşarak; altyapı istikrarsızlığı, Avrupa organizasyonu gibi esas meselelerimizi ıskalıyoruz. Bizim de Hiddink’in bir sonraki basın toplantısında bahsetmesini istediğimiz meseleler bunlar zaten...
<< Önceki Haber Hiddink, bir şeyi eksik bıraktı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER