1982
Anayasası'nın 26 maddesini değiştiren değişim taslağı...
1982 Anayasası'nın 26 maddesini değiştiren değişim taslağı; yapılan
referandum sonrasında, yüzde 42 "hayır" oyuna karşılık yüzde 58 "
evet" oyuyla kabul edildi. Şimdi, bu referandum sonrasının değerlendirmesini yapmanın sırası geldi. Bu değerlendirmeyi madde madde yapmak istiyorum.
1) Ortaya çıkan
oy oranları,
evet oyu kullananları memnun edecek bir düzeydeydi. Ben, son bir aydır; oy oranlarını yüzde 54 evet, yüzde 46 hayır olarak tahmin ediyordum. Ancak son haftalarda; ciddi kimi araştırma şirketlerinin, "başa baş" gibi görünen araştırma sonuçları; kafamda "acaba" gibisinden kimi sorunlar ortaya çıkartmıştı. Ortaya çıkan sonuç, benim tahminlerimi de aştı.
Arkadaşlarımın ve çevremdeki insanların çoğu, "hayır"cıydı. Belki de, tahminlerim hakkındaki kuşkularım bu nedenle de artıyordu. Doğrusu; sonuçlar geldikten sonra da; hayır oyu kullanan ya da kullandığını tahmin ettiğim arkadaşlarıma hiçbir şey söylemedim. Zira samimi kanaatime göre; evet oyu kullananlar da hayır oyu kullananlar da hatta o derecede olmasa bile boykot edenler de, bu tutumlarından ötürü saygıya layıktırlar. Herkes, vatanını kendince sever ve vatanı için hayırlı olacağını tahmin ettiği bir tutuma girer. Elbette, farklılıklar olacak.
2) Evet oyu kullanacağımı epey uzun bir süre önce açıklamıştım. Yakın çevremden kimi arkadaşlarım "12 Eylül'le hesaplaşma" konusunda, çok yetersiz bulsam bile demokratik birkaç adım olduğu için evet oyu kullanacağımı dile getirdim ve kulandım.
Tartışmalar, "
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (
HSYK)" ve "
Anayasa Mahkemesi" çerçevesinde yoğunlaştı. Oysaki diğer maddeler arasında da;
demokrasiye ivme kazandırabilecek kimi düzenlemeler vardı.
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, bu yeni biçiminin daha demokratik olduğu ve
Avrupa Birliği normlarına daha uygun olduğu Anayasa Mahkemesi'nin
CHP'nin itirazına karşı aldığı kararın gerekçesinde de açıklandı ama "hayır"cılar bunu dikkate almadılar.
Anayasa Mahkemesi'nin yeni düzenlemesi de, hemen hiçbir değişiklik getirmiyor. Bu mahkemenin sayın üyelerinin bazıları;
2020 yılına kadar koltuklarını koruyorlar.
Yüksek Askeri Şûra'nın kimi kararlarına yargı yolunun açılmasını çok önemli görüyorum. Aslında. YAŞ kararlarının titiz incelemeler sonucu alındığını düşündüğüm için yargı yolunun açılmasının çok ciddi sonuçlar getireceğini düşünmüyorum ama herhangi bir kurulun, "denetim dışı" tutulmasını, demokratik bulmadığım için bu konudaki düzenlemeyi önemsiyorum. Aynı şeyi, HSYK kararları konusunda düşünüyorum.
Sivillerin, askeri mahkemelerde yargılanamaması da, demokratik bir yaklaşımdır. Birkaç kez askeri mahkemede yargılanan bir
öğretim üyesi olarak; askeri mahkemenin
soğuk havasını teneffüs ettiğim için, bu konuyu da önemsiyorum. (Tabii yargılanmamın nedeni, değişik zamanlarda yazdığım yazılar idi.)
3) Barış ve Demokrasi Partisi'nin referandumu boykot çağrısının; kendileri açısından başarılı sonuç getirdiğini düşünüyorum. Fakat bunu abartmamak gerekir.
Öncelikle; referanduma katılma oranının yüzde 77'de kalmasını olumsuz bir nokta olarak değerlendirmemek gerekir. Zira referandumlara katılma oranı; hiçbir zaman milletvekili
seçimleri kadar olmaz. Bu; gerek dünyada gerekse geçmiş referandumlarda Türkiye'de böyledir.
BTP'nin güçlü olduğu
Güneydoğu illerimizdeki katılma oranının mukayesesini 2009 seçimlerine katılma oranlarıyla karşılaştırmak çok doğru değildir. BTP'nin çağrısı, elbette karşılık bulmuştur ama değerlendirme yaparken dikkati olunması gerekir. Örneğin, Diyarbakır'da referanduma katılma oranı yüzde 33'lerde kalmış. 2009 yerel seçimlerindeki
katılım oranı yüzde 70'in üzerindeydi. Fakat şimdi bu iki oranı mukayese etmek, doğru olmaz. Diyarbakır'da daha önceki referanduma katılma oranı yüzde 51 idi. Bence doğrusu, bu iki oranı karşılaştırmaktır.
4)
Seçim sonuçları alındıktan sonra, kimi siyasetçiler ve yazarlar; bu referandumda toplumun "parçalandığını" ve ikiye ayrıldığını ifade ettiler. Doğrusu, bu eleştiriyi anlamakta çok zorlandım. Bir referandumda, "iki taraf" ortaya çıkmasından daha
doğal ne olabilir? Eğer iki seçenek varsa; bir referandum sonrasında elbette iki farklı görüş ortaya çıkacaktır.
Bunu, bir "parçalanma" olarak isimlendirmek ve değerlendirmek, kime ne yarar sağlar?..
5) Egemen
ekonomik gücün, gönlünde yatan bir "CHP-MHP
Koalisyonu" düşüncesinin; bu referandum sonuçlarından sonra önemini yitireceğini düşünüyorum. Zira bu iki partinin toparlayabileceği oy oranının bir
koalisyon iktidarına yeteceği, epeyce kuşkulu görünüyor. Yüzde 10 barajı sürdüğüne göre bu iki partiyle birlikte koalisyona gidebilecek üçüncü bir partinin varlığı da epey kuşkulu. Galiba 2011 seçimlerinden sonra AK Partisiz bir iktidar çok zor. Ama bu iktidar, tek başına mı olur bir koalisyon hükümeti mi olur? Şimdiden kestiremiyorum.
6) Değinmek isteyeceğim son bir nokta; MHP'nin "tabanına" hakim olamamasının görülmesi oldu. Bunun ne gibi sonuçlarının olabileceğini de ileride göreceğiz.