Önce geçtiğimiz yıl Sayın
Onur Öymen tarafından kullanılan "
Dersim'de analar ağlamadı mı" cümlesi bu işin kabuğunu kaldırmıştı.
Uzaktan da olsa; iyi tanıdığımız çok değerli bir diplomatımızın başını ve sonunu düşünmeden böyle bir şey söylemesine çok şaşırmıştım. Ancak mesele fazla alevlenmeden kapatılmıştı. Fakat geçtiğimiz haftalarda (pek tanımadığım)
CHP Milletvekili Sayın Hüseyin Aygün'ün "Devlet Dersimliler'den özür dilemeli" mealindeki ifadeleri tam anlamıyla
yangının üstüne benzin dökülmesi gibi bir şey oldu...
Dersim'de neler olmuştu?
Ülkemizin Doğu ve Güney
doğu bölgeleri;
Osmanlı'nın son dönemlerinden başlamak üzere sürekli huzursuzdur ve farklı çaplarda da olsa sürekli
ayaklanma girişimlerinin olduğu bölgelerdir. Bunun ardında; geç bir
Kürt ulusçuluğu olabileceği gibi; bölgede yaşanan yokluk ve
yoksulluk da olabilir. Kimi yazarlarımız devletin ihmalinden söz ederler ki; ben buna katılmıyorum. Zira gerek son dönemlerinde Osmanlı gerekse ilk dönemlerimizde
Cumhuriyet; öylesine fukara ve zor koşullar altındaydı ki
şefkat elinin daha fazla uzanacağını beklemek pek doğru değildi.
Konunun ayrıntılarına girmem elbette mümkün değil. Fakat şu kadarını söylemem gerekir ki; bu katliamın savunulabilir ya da anlaşılabilir hiçbir yönü yok. On paralık vicdan sahibi olan herkes yani insan olan herkes yapılanlardan ve yaşananlardan utanır. Bazı şeylerin üzerini istediğimiz kadar örtmeye çabalayalım; atalarımızın dediği gibi "güneş balçıkla sıvanmaz" ve "mızrak çuvala sığmaz..."
Kaldı ki Dersim'de yaşananlar bir ayaklanmayı bastırma çabasının çok ötesinde; bir kimliği yok etme gayretiydi ki bu türden gayretlerin başarılı olamayacağı çok açıktır. Gerek 1936'da ayaklanmanın başı olarak görülen Seyid Rıza'nın (mezarı hâlâ bilinmezmiş) gerek yaşı büyütülerek ve salt işkence olsun diye babasından önce idam edilen oğlunun ve çok sayıda insanın, hukuk ayaklar altına alınarak
infaz edilmelerini savunmak mümkün mü?..
Kim özür dileyecek?
CHP
Diyarbakır İl Örgütü'nün kendince özür dilemesinin üzerine bir özür tartışması başladı ve gitgide alevleniyor.
AK Parti hükümeti ve Sayın
Başbakan, asla ihtiyacı olmamasına karşın "CHP'yi köşeye sıkıştırma" adına olayı farklı yönlere çekiyor.
Tarihçi olmadığım halde şunu devamlı dile getiririm ki; geçmişte yaşanan olayları yaşandıkları dönemin koşulları içinde değerlendirmek gerekir.1930'ların
Türkiye'sini 2011 Türkiye'sinin koşulları altında değerlendiremezsiniz.
Günümüz CHP'sinin, kurucuları ve temel ilkeleri dışında o günlerin CHP'siyle hiçbir ilgisi yoktur. Düşünün ki beğenseniz de beğenmeseniz de günümüz CHP'sinin Genel Başkanı Dersimli'dir ve bundan iftihar etmektedir. Ayrıca o günlerin (özellikle 1938'deki olayların) baş aktörleri arasında Millet Partisi'nin kurucusu Fevzi Çakmak gibi, DP kurucularından
Celal Bayar gibi, Cumhurbaşkanı Vekilliği yapan
İhsan Sabri Çağlayangil gibi isimler vardır. Bunlar Türk siyasal yaşamının "muhafazakâr kanadının" en önde gelen isimleri değil mi? Bunlar mı özür dileyecek?..
Devletlerin karanlık ve utanç verici sayfaları
Olmasa çok güzel olur ama dünya üzerinde hemen her devletin tarihinde karanlık ve utanç verici sayfalar vardır. Ne Osmanlı bundan münezzehtir ne de
Türkiye Cumhuriyeti. Fakat devletlerin ellerinin ne derece
temiz olduğunun tartışmasına gelindiği zaman İsmet Paşa'nın Lozan'da Lord Curzon'a söylediği üzere "Bizim ellerimiz bilhassa temizdir..."
ABD'nin Kızılderili katliamı bir yana Hiroşima'ya attığı
atom bombası sonrası ölen binlerce insandan Dersim fotoğrafları gibi binlerce fotoğraf çıkar. Aynı şey
İngiliz uçaklarının yangın bombalarıyla ateşe verdiği ve gene 100 bine yakın insanın öldüğü Dresden'den çıkabilir. "
Savaş vardı ve onlar düşmandı" demeyin. İnsan her yerde insandır ve bu katliamlardan ötürü hiç kimse Başkan Truman'ı, İngiliz kralını ya da W.Churchill'i suçlamadı...
Ve her şey bir yana; Dersim halkı geçmişe bir sünger çekip yaşananları unutarak oylarını CHP'ye akıtırken bu tartışmalar neden?
Yaraların kabuğunu kaldırmayalım...