Edebiyat tarihimiz, müthiş yazar ve şairler yetiştirdiği kadar, saray soytarılarına rahmet okutacak yalakalarla da dolu maalesef...
Behçet Kemal Çağlar, yazdığı
Atatürk mevlidi ile bu konuda zirve örneklerden biridir.
"Ey Samsun'da karaya çıkan ilah, merhaba/Merhaba ey Türklüğe alın yazısı yazan/Merhaba ey ezeli, feyizli eşsiz bahar/Merhaba ey ilahın en yakın arkadaşı/Her Türk'ün tevellüdü 19
Mayıs asıl/İlk çamurdan beden üflenen ruh, dediler/Son tufanda Türklüğü kurtaran ruh dediler."
**
Bir de Edip Ayel var mesela:
"Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe
Kâbe/Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun/Türk ırkının en son ulu peygamberi oldun/Tutsak seni lâyık yüce Tanrı'yla müsavi/Toprak olamaz
kalp doğabilmişse semâvi/Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses/İnsanlar ölür, Türklüğe
Allah olan ölmez!"
**
Kâbe demişken...
Şu mürtet benzetmede Kemalettin
Kamu, çıtayı ulaşılmaz bir noktaya çıkarmıştır mesela:
"Ne örümcek, ne
yosun/Ne mucize, ne füsun/Kâbe Arap'ın olsun/
Çankaya bize yeter!
**
Ya
Fazıl Hüsnü Dağlarca'ya ne diyeceksiniz:
"Sana çıkar bu yurdun ararsak son yolu da/Kutlu bir Tanrı oldun güzel Anadolu'da."
**
Peki...
"Başbakan'a dokunmak bile inanın bence
ibadettir" sözü sorunlu mudur?
Evet... Sorunludur.
Yukarıdaki örnekler, bu lafı meşru kılar mı?
Hayır... Kılmaz.
Lakin.
Birini "abartmış" deyip hoşgörürken, ötekini yerin dibine sokamazsın.
Birini "Kemalizm dokunulmazlığı" kılıfı ile örterken öbürünü taşlayamazsın.
Onu, hâlâ okullarda
ders olarak okuturken... Bunu ayıplayamazsın.
Hem ona hem buna dokunacaksın.
Hani... İbadet olur mu bilmem ama ikisine de dokunur ayar verirsen, iyi bir şey yapmış olursun.