Bonus resepsiyon


30 Ağustos Zafer Bayramı'nın ev sahibi Genelkurmay Başkanı'dır. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın ev sahibi TBMM Başkanı'dır. Cumhuriyet Bayramı'nın ev sahibi de Cumhurbaşkanı'dır. Resepsiyonu o verir, davetine icabet edilir. Bir garip ülkeyiz... 30 Ağustos'ta herkes Genelkurmay'ın resepsiyonunda boy gösterirken sorun yoktur, 29 Ekim'deki Cumhurbaşkanı'nın resepsiyonu tartışma zeminine çekilir. Tüm bunlar bir yana, en enteresan olan da şudur: Bayramın ev sahibi Cumhurbaşkanı iken... Onun davetine icabet etmek gerekirken... Gitmemek için mazeret üretemeyince... Orduevinde, aynı saatte alternatif resepsiyon veremezsiniz. Bunda açık kasıt vardır. Beyazım, Türküm, Burjuvam... Sosyoloji Profesörü Emre Kongar, "Beyaz Türk" kavramını tartışırken Akşam gazetesinde şöyle buyurmuş: -Beyaz Türk kavramı, "biz ezilmişleriz" deyip kendilerini "zenci" diye tanımlayanları tahrik ediyor. Cumhuriyet döneminin tek burjuvası Koç Ailesi. Bir sürü yeni zengin var. Bunlara burjuva demek için bin şahit gerek. Bunu bir TV programında Attila İlhan'a sormuştum. Muhabbet, "sosyete, aristokrasi ve burjuva" kelimelerine kaydı. Kelimelerin hepsi Fransızca kökenli... Attila İlhan da uzun yıllar Paris'te yaşadığı için kelimelerin sözlük anlamlarının dışına çıkan müthiş bir analiz yapmıştı. Mealen aktarıyorum, Emre Kongar'a nazire olsun: -Türkiye'de sosyete yoktur. Olamaz. Çünkü mesele tek başına zengin olmak, kentte yaşamak değildir. Kuşaklar boyunca servetini koruyan ve artıran aileler de sosyete değildir. Sınıfsal bir konudur bu. Avrupa'da hâlâ krallıkla idare edilen ülkeler var. Soy-sop olarak krallığa bağlı değilsen, sosyete değilsin. Dük, düşes, kontes vesaire... Türkiye Cumhuriyeti sınıfları kaldırmıştır. Bizde sınıf yoktur. Osmanlı döneminde "saray" vardı. Saray ve çevresi sosyeteydi. Şimdi yok, zenginler ve fakirler var... "Testis"ten spora... Geçen gün Hürriyet gazetesinde bir anons: -Türk televizyonculuğunun efsane ismi Uğur Dündar da Hürriyet ailesine katıldı. Dündar, haftanın spor olaylarını sadece Hürriyet okurları için değerlendirecek. Dündar'ın Hürriyet ailesi ile inişli çıkışlı bir ilişkisi var. Bu kaçıncı dönüş, sayamıyoruz artık... Uğur Dündar imzasını, dört sene önce Hürriyet'te iki kere manşet olan ve sonra doğru olmadığı ortaya çıkan haberlerden bu yana özlemiştik. 2006 sonunda attığı manşetle Hürriyet'i sıkıntıya sokmuştu. Konya Numune Hastanesi'nde "tesettürlü" kadın doktorların, bir çobanın testis ultrasonunu çekmediklerini iddia etmiş, o çoban Dündar ve Hürriyet gazetesi hakkında yüklü bir tazminat davası açmıştı. Dava geçen ağustos ayında sonuçlandı. Uğur Dündar ile Hürriyet, 10 bin TL tazminata mahkûm oldu. Hürriyet'in 17 Aralık 2006'da "Tesettür faciası", 19 Aralık 2006'da ise "O bayan doktor hayamı çekmedi" başlıkları ile manşete çektiği iki haber arşivde duruyor. Tepkiler üzerine Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, 21 Aralık'taki yazısında "Hayatım boyunca yanlışlıkları sonuna kadar savunmak gibi bir aptallık yapmadım" deyip, Dündar'ın Hürriyet'le ilişkisini sonlandırmıştı. Dündar şimdi tekrar Hürriyet'e dönüyor... Fakat bir farkla... Bu defa "spor"da yazacak... İlk dosyası Arda Turan olmasın sakın...

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER