Geçenlerde
Brad Pitt'e atfen, "
Medyayı takip etmiyorum. Twitter'da 150-200 kişiyi izliyorum. O bana haber olarak yetiyor" diye bir haber çıktı.
Brad Pitt böyle bir şey söyledi mi, söylemedi mi teyit edemeyiz, lakin laf doğru...
Twitter'da meraklarınıza, ilgi alanlarınıza uygun 150-200 kişiyi takip etmeniz,
gündem için yeterli olabiliyor.
Son haftadan birkaç örnek verelim:
**
Neslihan Yargıcı, geçen perşembe gecesi, "
Ahmet Kaya" konulu 32. Gün'ü izlerken arka ar
kaya şu tweet'leri attı:
- Sene 1991... Etiler'de bir bar konsepti yapmıştım. Adını da "Karakol" koymuştum. Dekorunu
karakol gibi yapmıştım. Canlı
müzik de vardı. Çeşitli ünlü sanatçılar gelir
şarkı söylerdi. Bir gün Ahmet Kaya ve eşi geldi. Masasına gittim, sohbete başladık. Kendisinden rica ettim, "Gel burada şarkı söyle" diye. Eşi de kendisi de bakıştılar, gülümsediler. "Bırakmazlar" dedi! Sorunları olduğunu anladım. Kahramanlık yapıp "Ben buradayım bir şey olmaz" dedim. :) Gülümsedi elimi tuttu. Benim bu konularda ne kadar cahil olduğumu anladı. Cidden bu karışık konularla hiçbir ilgim yoktu. Ahmet Kaya ve eşi Gülten Hanım gülümseyerek başka konulardan sohbete devam etti. Gece boyu gözlerini kısarak gözlerimin içine baktı. Anlamıyorsun der gibiydi!
**
Bir başka örnek, Cüneyt
Özdemir'den...
Cüneyt Özdemir geçen hafta
Radikal'de Mehmet Ali
Birand'ı eleştiren bir yazı kaleme aldı:
-
Başbakan daha dün Lübnan'da krallar gibi karşılanırken
Mehmet Ali Birand da bir süredir ABD'nin Türkiye'yi nasıl "defterden sildiğini" yazıyor. Birand'ın yazdıklarına bakarsak ABD, Türkiye'ye bırakın aba altından
sopa göstermeyi bayağı açıktan pataklayacak... Çok korktum! Bizde diplomasi yazarlığı yıllarca işte bu damardan beslendi. Anlı şanlı
Washington muhabirlerinin bizlere bıraktığı bir "kompleks dili" diplomasi yazarlığına hâkim oldu. Bu dilin satır arası kodlarında hep aşağılanan, muhtaç hatta koloniyel bir ülkenin gölgesi vardı.
Birand, buna Twitter'dan
cevap verdi:
- Başta Cüneyt Özdemir olmak üzere Türkiye'nin önde gelen dış
politika uzmanları(!) benim
Amerika yazılarımı "kompleksli yaklaşım, aba altından sopa gösterme" olarak eleştiriyorlar. Saygı duyarım. Oysa ben Washington'da duyup gördüklerimi yansıtmakla yetindim. Varsınlar Erdoğan'ı alkışlamayı sürdürsünler, ancak farklı görüşleri de içlerine sindirmeyi öğrensinler.
Cüneyt Özdemir, Birand'ın bu mesajları sürerken, aldığı radikal kararı Twitter'dan paylaştı:
- Ben şu andaki gazetecilik tanımının ve algısının çağın gerçeklerine uymadığını düşünüyorum. Hatta yıkılıp yeniden inşa edilmesi taraftarıyım. Ekonomik bağımsızlığı olmayan hiçbir gazetecinin, editoryal bağımsızlığı da olmadığını yıllardır gördüm, görüyorum. Yazılarımız, röportajlarımız, haberlerimiz ana akım medyada patronları rahatsız ettiği zaman, sığınabileceğimiz
liman internet medyasıdır... Bu konuyla ilgili çok riskli ve radikal fikirlerim var. Medya patronlarına önümüzdeki 5 yıl içinde
veda ediyoruz... Gazetecilerin kendi patronu olduğu bir içerik ve
üretim düzenine geçiyoruz. Biz gazetecilerin tek eksiği ise
sermaye. Bunu zorlamak için pek çok riski göze almaya karar verdim. Önümüzdeki hafta uygulamaya geçiyorum.
**
Tam bunlar olurken, Sanem Altan,
Ertuğrul Özkök'ün Yeditepe Üniversitesi'ndeki dersinden canlı yayına geçti... @minimaloyku adlı kullanıcının tweet'leriydi bunlar:
-
Ertuğrul Özkök bugünkü dersine
Ahmet Hakan'ı getirdi. Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan'ı son 25 yılın en önemli
köşe yazarı ilan etti, sonra da "Arkadaşlar alınabilir" deyip "En önemlilerinden biri" diye düzeltti. Ahmet Hakan kendisi hakkında Ertuğrul Özkök'ün övgü dolu sözlerine onay mahalli yorumlar yapınca Özkök, "Tevazu bizim en sahtekâr tarafımızdır" dedi. Bol bol Cemaat'e, AK Parti'ye ve ufak da olsa CHP'ye çaktıkları politik bir sohbet oldu. Ahmet Hakan'ın imam-hatipli olmasına rağmen lisede kız arkadaşı varmış, Ertuğrul Özkök'ün ise yokmuş. Ahmet Hakan, Özkök'e "Tesis var, imkân var ama sizde iş yokmuş" dedi. Özkök, bazı manşetlerinden pişman, bazılarıyla gurur duyuyor.