Önceki sabah gerçekleştirilen sarsıcı
gözaltılar,
Ergenekon suç
örgütüne karşı yürütülen
operasyonda fevkalade önemli bir kilometre taşına gelindiğini gösteriyor.
Gözaltına alınan 23 kişi arasında
emekli orgenerallerin de bulunması, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir hadisedir.
Son büyük gözaltı dalgası, Ergenekon operasyonunun genişleyeceğinin, hayli ileri boyutlara ulaşacağının kuvvetli işaretidir.
Sarsıcı göz altıları “
darbe dönemlerindeki uygulamalara” benzetmek suretiyle eleştirenler, kamuoyunu taammüden yanıltıyorlar…
Hedef şaşırtıyorlar.
Ergenekon'un darbe planlayan bir örgüt olduğu kesindir!
Şu ana kadar gerçekleşen 100'ü aşkın gözaltı var, 49 kişi ise
tutuklu…
Yani?
Darbecilere 'darbe' vuruluyorken…
Olup biteni 12
Eylül göz altılarıyla eş değer gösterip, Ergenekon üyelerini korumaya çalışmak; ortadaki devasa hadiseyi örtbas etmeye niyetlenmektir.
“İddianamesi bile yok” diyerek doğallıkla uzayan bir süreci baltalamak uğruna zihinleri bulandırmaya çalışanlar; sanki hiç
dava açılamayacakmış gibi bir görüntü kurguluyorlar:
Böyle bir tavır,
Danıştay Saldırısı-
Cumhuriyet'in Bombalanması-
Ümraniye Hattı'nda “gayrı nizami harp” foyası ortaya çıkan
darbeci-ulusalcı Ergenekon örgütünü inceden inceye savunmak demektir.
İddianamenin son göz altılardan bağımsız olarak tamamlandığı, hafta başında açıklanacağı ifade ediliyor…
Yeni
gözaltılar için ise “ek
iddianame” hazırlanacak…
Böylelikle, Ergenekon'u koruyanların tezviratı çöpe gitmiş olacak.
* * *
“Tehlikenin farkında mısınız? Atatürkçüler gözaltına alınıyor” feveranı bir “örtbas” söylemidir.
Gözbağcılığın ta kendisidir.
Ergenekon operasyonunun “siyasi
infaz”la alakası yoktur.
Bu operasyon, Baykal'ın iddia ettiği gibi “Erdoğan'ın kişisel davası” falan değildir…
“Hükümetin tasarladığı bir operasyon”dan söz ederek hadiseye izah getirmek kafadan “yanıltıcı”dır.
Olayı siyasi iktidarın “rövanş alma” atağı gibi göstermek, hem gerçeği hasıraltı etmektir…
Hem de darbe planlayan Ergenekon çetesini kollamaya yarar.
Ergenekon Operasyonu'nun “devlet kurumlarının iradesiyle” gerçekleştiğini algılayabilmek zor değildir…
Son iki yıldır; hiç yaşanmamış, görülmemiş, tahayyül dahi edilemeyen gelişmeler peş peşe yaşanıyor…
Neden acaba?
Susurluk Komisyonu'nda (1997) ismi ortaya çıkan JİTEM'ci
Veli Küçük hakkında o dönemde ve uzun bir süre adli hiç bir işlem yapılamamışken; “dağ gibi bulaşığa” sahip emekli tuğgeneralin
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmış olması yeterince dikkat çekiciydi.
Darbe planlayan yapılanmaların üzerine 2006'nın ortasından itibaren gidilmeye başlandığı, bambaşka bir dönemin açıldığı “dönüşü olmayan” bir gerçektir.
Yeni dönemin en ileri örneği; kuvvet komutanlığı yapmış iki emekli orgenerale “ilk kez dokunulmuş” olmasıdır:
Gözaltına alınan Şener
Eruygur,
Sarıkız ve
Ayışığı kod adlı darbe girişimlerinin önde gelen ismiydi.
Hurşit
Tolon ise o dönemde Ege
Ordu Komutanlığı görevini yürütüyordu; sonrasında
1. Ordu Komutanı'ydı.
Eruygur'un 2003 ve 2004'te darbe planladığı, Özden Örnek'in günlüğüyle ortaya çıkmıştı. Muhtıra günlüğünün emekli oramirale ait olduğu ise
İstanbul Emniyeti'ndeki kriminal inceleme sonucunda ispatlanmıştı.
Eruygur Paşa, bugüne kadar bütün bunları yalanlayabildi mi?
Hayır!
Dönemin
Genelkurmay Başkanı
Org. Hilmi Özkök'ün Sarıkız ve Ayışığı kod adlı darbe girişimlerini nasıl engellediği biliniyor.
Kendisine karşı, Cumhuriyet gazetesi eliyle girişilen “Genç Subaylar Tedirgin” kampanyasının temelinde “darbeye karşı çıkmış olması” yatıyordu.
Sarıkız'dan “Erge-Neo-Kon”a uzanan sistematik bir zincir mevcuttur. Son Ergenekon operasyonu, bu konuda şimdiye kadar yazdıklarımızı teyit etmiştir.
* * *
Türkiye, darbecilerle hesaplaşmak zorundadır.
Bu “kaçınılmaz” hesaplaşma; sadece son dönemde ortaya çıkan yıkıcı örgütlenmelerle sınırlı kalmamalı, geriye doğru giderek “dört darbe”nin arka planına da uzanmalıdır.