Kuzeydeki Hanoi
Vietnamlılar için direnişin sembolü olduğu için baş
kent bugün; bir zamanlar
Amerikan güçlerinin yerleşim merkezi ve işbirlikçilerin kalesi olan güneydeki Saigon'un ismini 'Ho Şi Minh City' olarak değiştirmiş rejim...
Bir bilen, "Aman" dedi, "Dilimiz pek bize özeldir, Vietnamca merhaba, hoşgeldiniz, teşekkür filân demeye çalışırken tonlamanızdan
küfür anlamı çıkartılabilir; kaş yapayım derken göz çıkartmak istemiyorsanız, siz siz olun
İngilizce'yi kullanın..."
Ülkede işgalci güce olan tepki, 1975 yılından sonra onun dili olan İngilizce öğrenimini
yasaklamayı da kapsamış. O devirde makbul dil Rusça'ymış... Amerikalılar gider gitmez sınıra kendi askerlerini gönderen Çinliler'le değil, ama kendilerinden 'uzak kuzen' diye söz edilen Ruslar'la iyi geçinmeye çalışıyormuş Vietnam yönetimi...
"Ben o devirde ekmeğimi Rusça öğreterek kazanmaya başladım" diye hayat öyküsünü anlatan rehberimiz, hayatının seyrini değiştiren sürprizi de yaşayacakmış... Birdenbire Ruslar ile arası kötüleşen rejim aynı yasağı Rusça
öğretimine getirmiş... "Beş yıl süreyle resmen işsiz kaldım" diye yakındı. O aralarda eski düşmana olan öfkede azalma sezince, gecesini-gündüzünü İngilizce öğrenmeye vermiş
genç kadın... "Yasak kalktı, ben de bugün hem İngilizce öğretiyorum, hem de
rehberlik yapıyorum" dedi.
Bazı sert uygulamalar devam ediyor ABD'ye karşı, rejim hiç değilse kapitalizmin en bilinen isimlerini ülkeden uzak tutuyor. Sözgelimi 'MacDonalds' hâlâ yok, tek bir tane bile... Otelde '
Kola' isteyince
Pepsi getiriyorlar,
Coca Cola girememiş çünkü...
Etrafa bakınca, "Bir yıla kalmaz MacDonalds da açılır, Coca Cola da gelir" diye bir öngörüde bulundum.
Hanoi başkent olmasına başkent, fakat kalkınan bir ülkenin başkentini andırmıyor... Biz oradayken "220 gökdelen inşaatına izin çıktı" haberini geçti ajanslar. Meğer ülkenin başbakanı başkentte inşaatına izin verilmiş yüksek binaların yapımını durdurmuş; nasıl olmuşsa 60'a kadar katlı binalara yeniden izin biz oradayken çıktı.
Havaalanından kente girişimiz sabahın 04.00'ünden önceydi. Nasıl bir
manzara görmeyi tahmin edersiniz o saatte? Bomboş sokaklar, değil mi? Hanoi sokakları o saatte bir motosiklet ordusunca teslim alınmıştı. Arkasına veya önüne bostanından taze kestiği
sebze ve meyvaları yüklemiş kadınlar ile genç kızların kullandığı motosikletler kent merkezinde kurulmuş pazara doğru yol alıyordu...
Sosyalist yönetimin kentin görüntüsüne getirdiği önemli bir değişiklik motosikletlerle ilgili: Daha önce yaygın kullanımda olan Vietnam filmlerinden tanıdığımız 'çek çek' türü bir veya iki müşterinin arkaya eklenmiş selesinde taşındığı bisikletlerin yerini otomobiller almış; bisikletlerin yerini de motosikletler... Normal bir işgününde, Hanoi caddelerini, motorlarıyla trafiğe çıkmış sürücüler teslim alıyor...
Oralı biri, "Aman" dedi, "Motorları sakın hafife almayın, sürücünün yaşı 12 bile olabilir; yaşı ileri de olsa ehliyeti bulunmayabilir; siz en iyisi aralarına girmeye de, akışları iyice hafiflemeden karşıdan karşıya geçmeye de çalışmayın."
Meğer dünyanın ikinci büyük
kahve üreticisi Vietnam imiş; her yıl beş milyon dolarlık ithalâtla en ciddi müşterilerden biri de
Türkiye... Kahvenin enva-yı çeşidini satan bir dükkâna girince dikkatimi 'dua köşesi' çekti. Köşede dükkân sahibinin inancı gereği
küçük bir Buda heykeli yanında Ho Şi Minh'in bir fotoğrafı yer alıyordu ve tütsüler ikisini birden efsunluyordu.
Ülkemizde '68 kuşağı' diye ünlenen 1968 yılı civarında üniversite çağına girenleri heyecanlandıran olaylardan biriydi Vietnam direnişi; yalnızca sosyalist solu değil, bugün muhafazakâr saflarda
siyaset yapan bazılarını da...
Şimdiki Vietnam'dan hareketle sosyalizm ve komünizm hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlere, oralı biri şu cevabı verdi: "Komünizm mi? Teorisi iyi de uygulanması imkânsız..."
İslâm Dünyası'nda da yüksek eğitim ve öğretim kurumlarının oluşturulduğu 1000'li yıllarda, Vietnam'da, şimdilerde '
Edebiyat Tapınağı' diye anılan ilk üniversite Hanoi'de kurulmuş.
Üniversitenin amacı, ülkeyi yönetecek veya fikirleriyle yönetime katkıda bulunacak seçkin insanlar yetiştirmekmiş... Kayıt yaptıran çok olsa bile sadece en iyiler
mezun edilmiş ve adları bir kayaya nakşedilmiş. O listeye bakıldığında çıkan sonuç şu: Konfüçyus tapınağı olarak ilk kurulduğu 1076 yılından işlevini aynen sürdürdüğü 1779 yılına kadar geçen 700 yılda doktora dereceli sadece 2313 kişi mezun olmuş...
Dönüş yolunda, 'sol' eğilimini hâlâ korumaya çalışan bir dost, "Çok heyecanlandım" dedi ve ekledi: "
Çevre kirliliği ve organik gıdaya bu denli dikkatleri beni heyecanlandırdı."