Yıl 1992.
Aralık ayı sonları. Turgut
Özal rahmetli, o sıralar,
Nobel ödüllü Amerikalı Prof. James M. Buchanan'dan mülhem 'anayasal iktisat' kavramını benimsemiş, Köşk'te topladığı iktisatçılarla konuyu
tartışmaktaydı.
Prof. Buchanan'ın tezi
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın akim kalmış 'mali
kural' girişimini hatırlatıyor. Devleti yönetecekleri seçen vatandaş politikacılara her istediğini keyfince yapma izni de verir mi, vermeli mi? Her gelen ekonomiyi farklı yönlere çekmek isterse ve bu da
halkı fakirleştirmeyle sonuçlanırsa ne olur? "Devletin milletin ortaya koyduğu müesseselerden ibaret" olduğuna inanan Özal, politikacıların ekonomi alanında oynayabileceği sahanın anayasayla daraltılması gerektiğini düşünüyordu.
Neyse konumuz Özal'ın iktisadi görüşleri değil. Rahmetli bu görüşlerini bir toplantıda açmak ve tartışma başlatmak niyetindeydi. Bu amaçla
İzmir Ticaret Odası'nın davetini kabul etmiş, hazırlıklarını tamamlamıştı.
Sadece birkaç kişinin bulunduğu bir ortamda, bana dönüp, "Sizleri de çağıracağım" dedi.
Gazetecileri kast ediyordu. Sordum: "Bildiğimiz isimleri mi, yoksa başkalarını da mı? Meselâ
Oktay Ekşi'yi de çağıracak mısınız?"
Yüzü asıldı. "O" dedi Cumhurbaşkanı Özal, "Ben denizin üzerinde yürüsem 'Özal
yüzme bilmiyor' diye yazar, niye çağırayım?"
İzmir'de Özal'ın davetlisi kalabalık
gazeteci grubu arasında
Oktay Ekşi de vardı. Yanlış hatırlamıyorsam,
Turgut Özal'la ilgili ender 'olumlu' yazılarından birini o konuşma üzerine yazmıştı Oktay Bey...
Kimileri gazeteciliği 'her şeyi eleştirmek' olarak anlıyor. Öyle anlayanların önlerinde Oktay Ekşi etkin bir örnek. Darbeler sonrasında yazdıklarını dışarıda tutarsak, elinde
kalemiyle ortalığa nizamat verdiği uzun yıllar boyunca, iktidara gelmiş hemen bütün politikacıları keskin biçimde eleştirdi Oktay Ekşi. Hiçbirini beğenmedi, beğenilen işler yaptıklarında görmezden geldi. Şimdi "Habbe kubbe yapıldı" diyor ya başına gelen için, habbeleri kubbe yapmakta en mahir kalemlerden biri kendisidir.
Cüneyt Arcayürek'in gelişmeleri
Çankaya tepelerinden izlerken Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le yaptığı günlük sohbetlerde Oktay Ekşi'nin de adı geçermiş; kitaplarına aktardıklarından Süleyman Bey'in de başağrılarından biri olduğu anlaşılıyor
Hürriyet başyazarının...
Yıldırım Akbulut,
Mesut Yılmaz,
Tansu Çiller, Bülent Ecevit'in ona dönük hisleri de Özal ve Demirel'in hislerinden pek farklı değildir sanıyorum.
Her dönem '
eleştiri' yapan bir kaleme sahip olmak medya patronları için nasıl bir nimettir bilemezsiniz. Her devrin 'yandaşı' gazetelerde politikacılara kan kusturan bir veya birkaç kalem hep işe yaramıştır...
Erol Simavi döneminde Hürriyet'in manşetlerinin Köşk'te atıldığı,
Ankara Temsilcisi'nin soyadının 'Özköşk' diye anıldığı günlerde...
"Leydi'nin topuk sesleri" manşetiyle
Tansu Çiller'i önce DYP genel başkanlığı sonra da başbakanlık koltuğuna oturtma sürecinin işaret fişeğinin ateşlendiği günlerde...
Mesut Yılmaz'ın
ANAP genel başkanlığına uygun görüldüğü sonraki dönemde...
Koalisyon hükümetleri kurulur veya bozulurken...
Yeni hükümet arayışları sürerken...
'Makul çoğunluk' formulüyle yeni simalar politikaya sokulur, kenarda bekletilen
Kemal Derviş ve İsmail Cem sahaya ısındırılırken...
Güçlü bir biçimde tek başına iktidara gelen partiye şirinlikler yapılırken...
Bir-iki arkadaşıyla birlikte, Oktay Ekşi, her daim 'eleştiren' kalemiyle Hürriyet'te sürekliliği sağlayan unsurdu. 36 yılı başyazar olarak geçmiş koca bir ömür...
Onu istifaya zorlayan veya istifasını kabul etmek zorunda kalan patronu bütün bu geçmişi düşünmüş müdür acaba?
Türkiye'de yazılı medyada köşeleri tutan belli başlı yazarlarla Oktay Ekşi yolun en başlarında birlikteydi; 27 Mayıs'ı (1960) sahneye koyan askeri kadronun, ideolojilerini halk arasında yaymak amacıyla kurdukları Öncü gazetesinde... Cumhuriyet'te genel yayın yönetmenliğine tırmanan Oktay Kurtböke, yazarı Mustafa Ekmekçi, sonradan Son Havadis'i çıkarmış Mustafa Özkan ile
Mete Akyol, Altan ve Örsan Öymen kardeşler, Mehmet Ali Kışlalı, Hıncal ve Öcal Uluç kardeşler...
Gazete için gerekli para
Yapı Kredi Bankası'nın patronu Kazım
Taşkent tarafından sağlanmıştır. İdari Müdürü 'Özel Harpçi' İsmail Tansu'dur. 'Öncü' fikrinin sahibi 27 Mayısçı kadro "14'ler" diye bilinen ekiptir ve
tasfiye edildiklerinde Öncü'nün çizgisi değişir. Başına Aydın Yalçın getirilir. Öncü kadrosu ilk seçimde Ekrem Alican'ın Yeni Türkiye Partisi'ni destekler.
Öncü'nün istihbarat şefi olan
genç Oktay Ekşi Kurucu Meclis'e üye atanmıştır. Kurucu Meclis'in görevi bitip Öncü de işlevsiz kalınca dil öğrensin diye Türkiye'nin
Londra Büyükelçiliği'ne mahalli kâtip olarak gönderilir.
Ayrılışı 'milât' mıdır, bilemem, ama hiç kuşkusuz önemli biriydi Oktay Ekşi...