Sahi, o son dört saniyede ne olduğunu sizler anlayabildiniz mi? '12 Dev Adam' diye de bilinen Türk milli basketbol
takımı, tek sayı önde olduğu bir anlık durum hariç en başından itibaren geride götürdüğü maçta,
Sırbistan'a yenilmek üzereydi. Hem de bir sayı gibi
küçük bir farkla...
Sırplar faul yaptılar. Bizim takımın Sırp antrönürü Bogdan
Tanjevic mola hakkını kullandı. Sonrasında top kenardan oyuna sokuldu, birkaç kez el değiştirip
Kerem Tunçeri'nin elinden potaya giriverdi.
Maç 83-82 bitti.
Hayır, meğer maç bitmemiş;
hakemler heyeti oynanması gereken bir yarım saniye daha olduğuna karar vermişler... Sebebi de, top potaya girerken karşı takımın antrenörünün mola istemesiymiş...
Basketbol bilenlere "Eyvah, şimdi yandık" dedirtecek bir olay... Maç başladı, Sırplar topu potaya yaklaştırdılar, girdi-girecek heyecanı yaşattılar hepimize...
Ama girmedi, giremedi potaya top ve rakibi güçlü Sırbistan'ı tek sayıyla da olsa yenmeyi başardı
Türkiye; o son dört saniye sayesinde...
İşte o dört saniyede ne olduğunu anlayıp anlamadığınızı soruyorum.
Belki bu soruyu, karşı takımın oyuncularına, antrenörüne veya ne bileyim takımını teşci etmek üzere ülkesinden kalkıp İstanbul'a gelmiş Sırp basketbolseverlere sormak lâzım. Galiba Sırp Cumhurbaşkanı da vardı tribünlerde maçı seyredenler arasında; ona da sormakta yarar olabilir...
Ne oldu da, maçı baştan sona önde götüren, kendine güvenleri her hallerinden belli Sırp oyuncular, dört saniye içerisinde maçı bizim delikanlılara teslim ettiler?
Oyun kurucuları, her attığı top çemberden geçen şutörleri, rakibini nasıl durduracağını çok iyi bilen
savunma elemanları nasıl etkisiz kaldı?
"Dualar sayesinde" diyenleriniz varsa, beni de saflarında kabul edebilirler. Kim ne derse desin, o dört saniye içerisinde, dünyanın dört bir tarafında edilen duaların alınan sonuçta etkisi olduğuna inanıyorum ben.
Ekrandan verilen görüntülere yansıyan tribünlerdeki kalabalıkların sürekli kıpırdayan dudaklarını hepimiz izledik. Ekran başında bizimkilerin başarısını arzulayanların ettikleri duaların yerine ulaştığına hiç kuşkum yok. Ben en büyük payı, oyuna kendisini yoğunlaştırmış takım üyelerinin dualarının etkisine veriyorum.
Heyecanlı oyun sonunda bitti, yayıncı kuruluş takımımızın oyuncularını bazen
teker teker bazen gruplar halinde
ekrana çıkardı. Dikkat ettim, kim ağzını açsa, mutlaka dua anlamına gelecek sözler sarf ediyor. "Allah'ın sayesinde" sözcükleri hepsinin ortak açıklamasıydı.
O dört saniyeyi hiçbirimiz unutmayacağız. Dün
akşam yapılan
final karşılaşması nasıl sonuç vermiş olursa olsun, kendi hesabıma ben, Sırbistan milli takımıyla oynanan yarı-final maçını 'Hayatımın en önemli olayları' listeme kaydetmiş bulunuyorum.
Dünya kupasında Türkiye'nin o kadar ülkenin milli takımları arasından hiç yenilmeksizin yarı-finale yükselmesi, ABD milli takımı ile finali oynama başarısına ulaşması herhalde kolay unutulacak bir olay olmasa gerek...
Bu, ülkemize ve insanımıza güveni artırıcı bir gelişme.
Açıklayayım: Basketbol, diğer
spor türlerinden farklı olarak hem bireysel beceri hem de takım disiplini isteyen bir spor dalıdır. Kafanız çalışacak, beyninizle vücudunuz arasında uyum kurabilecek, savunma ile atağı dengeleyebilecek, verilen talimatlara uyabilecek ve bunu takımın diğer üyeleriyle birlikte yapabilecek insanların işi basketbol...
Türkiye ve insanımızın ne noktaya geldiğini gösteren bir büyük başarıya
imza attı milli takımımız...
O dört saniyeyi hiç unutmayacağım.