Ben de herkesin her şeyi bildiğini sanmaktan bir türlü vazgeçemiyorum.
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı'nın "Ülkemizin dışarıdan gelen saldırılara karşı kendini daha iyi koruyabilmesi için komşularımızla olan sınırlarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz"
teklifine garip tepkiler verenlere 'Churchill'in hıçkırığı'nı hatırlattığımda, meraklı gözlerin daha bir meraklı hale geldiğini fark edip bu defa ben şaşırıyorum.
Ortadoğu haritasının önemli bir bölümünü
İngilizler'in çizdiğini, bu işi sonradan baş
bakan da olacak Sir Winston Churchill'in henüz 'Koloni sekreteri' sıfatını taşırken Kahire'de gerçekleştirdiğini nedense pek bilenimiz yok.
Tarihin hiçbir döneminde
Ürdün diye bir devlet olmamıştı. Suudi
Arabistan gibi 'Âl-i Suud' diye anılan bir ailenin adını taşıyan devlet de yoktu tarihte. Bütün bunlar 'Arap isyanı' denilen, İngiliz tetiklemesiyle başlamış büyük nifakın sonucu olarak ortaya çıkmış devletlerdir.
Olmayan devletleri olur hale getirmenin yolu onları haritaya yerleştirmekten geçiyor
doğal olarak. Churchill de, 1922 yılında, bir
pazar günü öğleden sonra, hayli yüklü bir öğle yemeğinin ardından bunu yapmak üzere
masa başına oturmuştu işte. Eline cetveli almış ve Ortadoğu'nun sınırlarını çizmişti.
Irak sınırını çizerken,
İran'la ve
Türkiye'yle savaşa kadar gidebilecek ihtilâfların tohumunu da sınırlara yerleştirdi.
Sorunu savaşa kadar gitmeden 'Misak-ı milli' içerisinde kalan bazı
topraklardan vazgeçerek halleder Türkiye. İran ise istediğini alabilmek için Irak yönetimine karşı başlatılan Molla
Barzani isyanını
destekler; sonunda 1975'te imzalanan
Cezayir Anlaşması'yla Şatt-ül Arap üzerinde söz hakkı sahibi olur...
Suriye ile ihtilâfa konu sınırın Türkiye'ye ait olmasını sağlar Churchill,
Hatay'ın statüsünü tam belirlemeyerek... Suriye'de Beşşar
Esad işbaşına gelene kadar, çoktan plebisitle Türkiye'nin parçası olmayı kabul etmiş 'Hatay' iki
ülke arasında düşmanlık konusu olarak kalmıştı.
O tarihe kadar varolmayan iki ülkenin, Ürdün ile
Suudi Arabistan'ın, sınırlarını belirlemede hiçbir sorun yaşamaz Churchill; eline bir cetvel alır ve harita üzerinde sınırları dosdoğru bir çizgiyle belirler. Suudi Arabistan tarafında genişçe bir kavisli
bölge kalmıştır cetvelle çizilen haritada; kendisine "Bu ne?" diye soranlara, Churchill, "O sırada yediğim yemeğin rehaveti üstüme çökmüştü, birden bir hıçkırık nöbeti tuttu, düz olsun derken çizgi hafif yamuldu" cevabını verir.
O gün bugündür Ürdün'le Suudi Arabistan arasındaki sınırın o çarpık kısmına 'Churchill'in hıçkırığı' (Churchill's hiccup) deniliyor...
Hıçkırık, mıçkırık, aslında Churchill'in çizdiği sınırların öyle olmasının da bir hesabı var:
İngiltere, daha 1920'lerin başında, Ak
deniz'den Hindistan'a uzanan coğrafyayı havadan bağlamanın garantisini o sınırlarla sağlamış oldu.
Bir şeyi daha: Ülkeler arasındaki sınır ihtilâfları sonradan patlayacak etnik terörün de temel sebebini teşkil ediyor...
İngilizler Ortadoğu'nun sınırlarını belirlerken, Fransızlar da kendilerine nüfuz alanı olarak bırakılmış Arap coğrafyasını harita üzerinde bölmeyi
ihmal etmemiştir. Suriye Müslümanların çoğunluğu teşkil edeceği bir ülke olarak tasarlanmıştı;
Lübnan ise Müslümanların hiçbir zaman çoğunluğa erişemeyeceği bir ülke olarak... Fransızlar tarafından...
Fransa ve İngiltere kendi aralarında toprak bölüşürken 'Sykes-Picot' ikilisinin destek devşirdiği Ruslar da
Kafkasya coğrafyasında benzer bir işlevi yerine getirmekteydi. Bugün sadece o iki ülkeyi değil Türkiye'yi de rahatsız eden Dağlık Karabağ sorununu doğuran
Azerbaycan ile
Ermenistan arasındaki sınırları Ruslar daha o zaman belirledi.
Önümüz arkamız, sağımız solumuz, yukarımız aşağımız yabancılar tarafından belirlenmiş sınırlar... Bir tek İran'la 400 yılı aşan bir süredir bozulmayan ortak sınırımız var; gerisi sürekli ihtilâfa medar olan sınırlar...
İngilizler, Fransızlar, Ruslar ve bir dereceye kadar İtalyanlar 1920'lerde haritaları yeniden çizerken
Kürtler'in dört ayrı ülkeye dağılmasını da sağlama aldılar. Türkiye'de, Suriye'de, Irak'ta, İran'da Kürtler var ve bulundukları her ülke bu yüzden ciddi sıkıntılar yaşadı, yaşamaya devam ediyor.
Churchill'i hıçkırık tutmasaydı da kendisini yatağa düşürecek bir hastalığa düçar olsaydı ve o rahatsızlıkla başka türlü çizseydi bu bölgenin haritasını, kimbilir daha neler neler olurdu.
Bakan "
Sınırları değiştirelim" dedi diye kıyametler koparılıyor. Geçmişte benzer teklifler Bülent Ecevit'ten, Turgut Özal'dan ve bir ara Deniz Baykal'dan gelmişti. İyi niyetli, ama sonuç alacak bir teklif değil bu...
Sonuç alabilecek gelişme, bu bölgede sınırları önemsizleştirmek, birbirine geçişi kolaylaştırmak ve coğrafyanın her köşesini refahla tanıştırmaktır.
Oyunu bir tek böyle bozabiliriz.