Meslek hayatımda “
Cenaze toprağa verilmeden birinin arkasından olumsuz bir şeyler yazmamak” en sıkı uyguladığım ilkelerdendir. Yalnız ölene saygımdan değil, sevenlerinin kederlerini doyasıya yaşamalarını istediğimden de...
SIPA Press adlı bir zamanların çok itibarlı fotoğraf ajansını kurmuş Gökşin Sipahioğlu Paris’te
vefat etti. Dostları, tanıyanları, hakkında güzel şeyler yazdılar.
Türkiye’den çıkmış bir
gazetecinin bir Batı ülkesi başkentinde, dünyanın en büyük gazete ve dergilerinde yayımlanacak fotoğrafları servise koyan ve bu arada pek çok sanatçımızı da dünya medyasıyla tanıştıran bir ajans kurması gerçekten takdire değer...
Merhumu Turgut
Özal’ın bir
Fransa gezisi sırasında tanımıştım. SIPA Press’i
Anadolu Ajansı (AA) ile evlendirmek galiba Semra Özal’ın projesiydi; böylece hem
hesap-kitap bilmediği anlaşılan Sipahioğlu içine düştüğü maddi sıkıntıdan kurtarılacak, hem de AA global anlamda bir çıkış yaşayacaktı.
Hep birlikte SIPA Press binasına da gitmiştik...
Arkasından yazılanlarda beni müthiş rahatsız eden bir nokta var: Gökşin Sipahioğlu’nun kişisel tarihinde önemli bir yeri bulunan ‘
İstanbul Ekspres’ gazetesinin 6/7
Eylül (1955) olaylarında oynadığı rolü küçümsüyorlar... “Sonradan pişman oldu” ya da “Böyle bir şey yapacak adam değildir” deyip orada ve tadında bıraksalar hiç
itiraz etmem; ancak bazısı işi neredeyse “Zaten 6/7 Eylül de yalan” noktasına vardırıyor...
Oysa Türkiye derin devletinin en karanlık ve en yüz kızartıcı sayfalarından biriydi 6/7 Eylül olayları... Birileri Atatürk’ün Selanik’teki evine
bomba koymuş, AA’nın
Atina muhabiri olayı “Bunu da yaptılar” çığırtkanlığıyla Türkiye’ye iletmiş, İstanbul Ekspres gazetesi ek
baskısıyla yüzbinlere duyurmuş,
Kıbrıs Türktür adlı bir
dernek de sağdan-soldan topladığı vurucu-kırıcı tipleri
Beyoğlu ve Şişli taraflarına taşımış, kışkırtılmış kitleler ise gayrımüslimlerin evlerini ve işyerlerini yakıp yıkıp talan etmişti...
Selanik’teki eve bombayı bir Yunanlı’nın değil
Oktay Engin adlı birinin koyduğu, tahrikçinin devletimizin birimleri tarafından derhal Türkiye’ye kaçırıldığı çok sonraları öğrenilecekti. Oktay Engin Emniyet teşkilâtı içerisinde yükselecek, güvenlik dairesi başkanlığı yaptıktan sonra
Nevşehir Valiliği’ne atanacaktı.
AA’nın olayı kışkırtıcı bir dille Türkiye’ye ileten muhabiri Sara Korle’ydi. Sara Hanım’ın eşi
Sinan Korle Türkiye kontenjanından BM’nin
New York merkezinde
protokol şefliğine kadar yükselecekti.
Her tarafından kışkırtıcılık kokan Atatürk’ün evini
bombalama olayını geniş kitlelere yaptığı ikinci baskıyla duyuran İstanbul Ekspres gazetesinin sahibi Mithat Perin, yazı işleri müdürü de Gökşin Sipahioğlu’ydu. Perin olaydan sonra DP listesinden Meclis’e girmiş, Sipahioğlu ise bir süre sonra SIPA Press’i kuracağı Paris’e yerleşmişti.
Kitleleri sokağa çıkartan eylemlerin plancısı Kıbrıs Türktür Derneği’nin ikinci başkanı, 6/7 Eylül olayından tam on yıl önce meydana gelmiş Tan Matbaası baskınını gerçekleştiren kalabalığın da arasında bulunan Orhan Birgit’ti. Yağmacı kalabalık arasında Süleyman
Demirel ile
İlhan Selçuk’un da bulunduğu çok sonraları kamuoyunun bilgisi dahiline girecekti. Birgit de sonradan siyasete atıldı, CHP’den milletvekili ve
bakan oldu.
Yakınları, sevenleri Gökşin Sipahioğlu’na ‘kışkırtıcı ajanlık’ nakisesini konduramıyorlar; kendisi de çok yuvarlak bir açıklamayla iddiaları yalanladı. İddia iki önemli kaynaktan çıkmıştı oysa: 1. Uzun yıllar
Gazeteciler Cemiyeti başkanlığı yapmış,
Hürriyet gazetesini yönetmiş, Dünya gazetesini çıkarmış Nezih Demirkent ‘MİT’çi gazeteciler’ tartışması sırasında onun da ismini anmıştı. 2. Mithat Perin de, kendisinin itirazlarına, matbaaya gidip bobini kesmesine rağmen, bir yerlerden kâğıt bularak, emri hilâfına gazeteye ikinci baskı yaptıranın o olduğunu açıklamıştı.
6/7 Eylül olayının ‘muhteşem bir özel harp operasyonu’ olduğunu ise, Özal
Harp Dairesi’nin başkanlığını yapmış
Org. Sabri
Yirmibeşoğlu gazeteci olduğunu bilmediği bir meslektaşımıza fâş etti.