Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le yapılacak TRT canlı yayını öncesinde
Reuters Stüdyosu'nun konuk odasında bekleşirken karşımda oturan Amerikalı'ya "Merhaba" dedim. Reuters TV'nin borsa spikeriymiş; "Şimdi
Hindistan Borsası'nda sıra" dedi
genç sunucu...
Sohbetimizin "Hindistan Borsası nasıl, yükselişte mi?" sorum üzerine başlayan bölümü ilginçleşiverdi. "Hiçbir
ülkenin borsası
İstanbul kadar canlı ve heyecanlı değil" dedi genç adam. "Sizin borsa hergün
rekor üstüne rekor kırıyor ve durup uslanacağı yok" diye de ekledi. Referandumdan 'Evet' sonucunun çıkmasıymış bu coşkunun sebebi. Şu cümle de ona ait: "Bütün borsalar istikrara yatırım yapar, sizin borsadaki artışta
sürpriz bir yön yok..."
Dışişleri Bakanı Prof.
Ahmet Davutoğlu, halkoylaması öncesi, "
Hayır oyları önde çıkarsa bunu dünyaya anlatamam" demişti. İki Türk müteşebbise ait 32. Cadde'deki 'Serra Mediterranean Bistro'da oturmuş dış
politika konuları üzerinde söyleşirken, Davutoğlu, "Öyle söyledim, çünkü bir ülkenin
dış politika alanındaki
hedeflerini gerçekleştirebilmesi için en önemli unsurlardan biri istikrardır. Referandum sonrasında karşıma çıkan her
bakan hükümetimizin kalıcı olduğunu bilerek benimle konuşuyor" dedi.
Bir şeyi daha öğrendik
Dışişleri Bakanı Davutoğlu'ndan:
Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde bir girişimde bulunmak arzusunda olan ülkeler mutlaka
Türkiye'yi de yanlarına almak istiyormuş... Birkaç girişim örneği saydı, en sonuncusunu aklımda tuttum.
Avustralya,
Kanada,
Japonya,
Meksika,
Hollanda,
Polonya ve
Birleşik Arap Emirlikleri kendiliklerinden harekete geçip nükleer silâhsızlanma konusunda inisiyatif almaya karar vermişler...
İlk akıllarına gelen "Bu işin içinde mutlaka Türkiye de bulunsun" fikri olmuş...
Cumhurbaşkanı Gül, "Eskiden
Kıbrıs gibi bizi doğrudan ilgilendiren konular dışındaki hiçbir soruna bir dakika bile
vakit ayırmazdık; şimdi ise Türkiye olarak ilgi göstermediğimiz neredeyse hiçbir uluslararası konu yok" demişti. Şu sırada Türkiye dışarıda tutularak sürdürülmek istenen süreçler var; birilerine açık ara
seçim kaybettirmemek için sureta yürütülen o süreçlerden bir şey çıkmayacağını herkes görüyor.
İzleyenler anlattı:
Birleşmiş Milletler Genel
Kurul toplantısı başlamadan önce
Alman heyetinden biri Cumhurbaşkanı Gül ile Türk heyetinin oturduğu bölüme yaklaşarak o günkü
Wall Street Journal (WSJ)
gazetesinde yayımlanmış bir haberi önlerine bırakmış... Değerlendirme Alman Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle'ye ait. Alman bakan,
Amerikan gazetesine, "
Avrupa Birliği (AB) Türkiye'ye artık olumlu bir sinyal vermeli" demiş...
O kadarla bıraksa iyi; Westerwelle, WSJ'a, "Avrupa Türkiye'nin gittikçe artan
ekonomik gücünü ve stratejik önemini gözardı edemez" de demiş... Halkoylamasına sunulan anayasa değişikliği maddelerini 'doğru yönde atılmış adım' diye övdükten sonra şu tespiti yapmış: "Bu da, Türkiye'nin Avrupa'yı istediğini gösterir..."
Dikkat isterim: Bu sözler Angela Merkel'in başbakanı olduğu Alman hükümetinin dışişleri bakanına ait...
New York Times (NYT) da, önceki gün, bu yılın BM Genel Kurul toplantısının Türkiye odaklı geçtiğini yazdı. "Her yerde Türkiye'nin ve ülkesini burada temsil eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün adı geçiyor; hemen her ülke Türkiye ile aynı kadraja girmek istiyor" anlamına gelen cümleler NYT'da çıktığı için önemliydi. Gerçekten de, NYT yazarının da belirttiği gibi, bugüne kadar pek görülmemiş bir biçimde yer aldı Türkiye Amerikan basını ve televizyonlarında...
Gazete bir
yabancı devlet adamının şunu söylediğini de aktardı okurlarına: "Bir zamanlar Türkiye'den 'Avrupa'nın
hasta adamı' diye söz edilirdi; şu anda Avrupa'nın en sağlıklı adamı Türkiye..."
İsrail'in 'kara
propaganda' mekanizması çok çalıştığı halde kendisini buralara pek duyuramadı ve bu galiba ilk kez oluyor. Bugüne kadar İsrail herhangi bir ülkeyi hedef alan bir saldırıya geçerse mutlaka sonuç da alırdı; bu defa dört koldan saldırı başlattı, ama arkası gelmedi. Genel Kurul salonunda yalnızları oynamamak için,
rapor hakkında 'taraflı' açıklamasını yapıp Yom Kippur bayramı bahanesiyle toplantılardan uzak durmayı yeğledi İsrail heyeti.
Elbette 'taraflı' bir rapor ortaya çıkan, ama hakikatten yana taraflı...
New York'a kadar gelip kendi gözlerimizle görmesek ülkemizin uluslararası arenada katettiği mesafeyi çoğumuz fark edemeyecektik. Ne garip değil mi? "İstanbul Borsası gibisi yok" diyen Amerikalı haber spikerinin, "Türkiye Avrupa'nın en sağlıklı adamı" övgüsünü esirgemeyen yabancı devlet adamının, "Türkiye dünyanın merkezi olabilir" görüşünü açıklayan Alman dışişleri bakanının bildiğini bizler görmüyoruz.
'Ayıp' gerçekten ve bu ayıp da bize yeter.