"Patronlarının baş
bakan da olabileceği bir makama uygun görüldüğünü yazdım, en büyük saldırı
Hürriyet'teki çocuktan geldi" dediğimde, medyayı yakından izleyen bir dostumun cevabı şu oldu: "Çetenin derdi, Kemal Kılıçdaroğlu'nu CHP'nin başına getirerek güç gösterisi yapmak; patron diye bir dertleri olduğunu hiç sanmıyorum."
Hımmm... Üzerinde düşünmeye değer...
Önceki
akşam kalabalık bir grupla birlikteydim. Böyle ortamlarda söz son yazdığım yazılara da gelir; nitekim geldi de... Övücü değinmeler yanında canımı acıtan bir de yergi aldım. Neredeyse bu sütunu ilk açtığım günden beri beni okuyan bir dost, "Çok acele ediyorsun" dedi bana ve ekledi: "Olabilecek bazı şeyler, belli bir aşamaya getirilen planlar, senin aculluğun yüzünden akamete uğruyor..."
Arkadan şu hatırlatma geldi: "Can
Kıraç'ın cumhurbaşkanlığına hazırlandığını da yazmıştın, adamın
erken emekli olmasının sebebini ortadan kaldırdın; neredeyse 20 yıldır evinde oturup kolaj yapıyor..."
Nasıl mahçup olduğumu bilemezsiniz...
Siyasi haklarını geri alıp 1991 ekiminde yapılacak seçimle işbaşına gelmek üzere yola koyulduğunda, Süleyman
Demirel'in açıkladığı ilk hedeflerden biri, Turgut
Özal'ı
Çankaya'dan indirmekti. Bunu alenen telâffuz ediyordu Süleyman Bey... Şimdilerde unutuldu, ama 1991 yılı ekiminde yapılan seçime doğru gidilirken, ciddi ciddi Özal-sonrasında cumhurbaşkanlığına kimin gelebileceğini tartışmaya başlamıştık...
"22
Ekim'de (1991) Özal Çankaya'dan inecek" diye bağırıyordu meydanlarda DYP lideri
Süleyman Demirel...
Tam o günlerde 41 yıllık profesyonel hayatının bütününü
Koç Holding bünyesinde geçirmiş, en son bütün şirketlerin en tepe noktası sayılan İdare Konseyi Başkanlığı görevini sırtlamış Can Kıraç'ın yıl sonu itibariyle emekliliğini istediği duyuldu. Ortada fol yok, yumurta yokken...
İki tarafa da yakın bir dostum, "Süleyman Bey kendisini cumhurbaşkanlığına hazırlıyor, Vehbi Bey'in de muvafakati alındı" diye fısıldayıverdi kulağıma.
Vehbi Koç'un adının geçtiği yerde benim kulağım bir
kayıt cihazına dönerdi o günlerde; Türk siyasetini biçimlendirenler arasında en çok onun sonuç alıcı işler becerdiğine inandığımdan... Kısa süre önce bir kahvaltı masasında kendisini dinlerken bu kanaatim daha da pekişmişti.
Birkaç döneme içinden tanıklık etmiş devlet adamlarından Mehmet Turgut, 'Hatıra Nevinden Notlar' (
Boğaziçi Yayınları) adlı kitabının bir bölümünü yakından tanıdığı ve hayranlık duyduğu Vehbi Koç'a ayırmıştır. CHP'nin kayıtlı üyesi Vehbi Bey'in 1960'lı yılların yükselen yıldızı
Türkiye İşçi Partisi'ne (TİP) de
destek verdiğini o kitaptan (s. 66) öğrendim.
Mehmet Turgut eşiyle Vehbi Bey'lerde yemeğe gidecektir. Kendilerini almak üzere otele
şoförüyle arabasını gönderir Vehbi Koç. Yolda, şoför, AP'li bakan konuğa, patronun talimatıyla otomobilin kendisiyle birlikte TİP'lilere ödünç verildiğini, bu yüzden katılmak zorunda kaldığı mitinglerde 'ecdadı da dahil mukaddes saydığı her şeye dil uzatıldığını' şikâyet konusu eder...
Türkiye'nin en büyük patronu ağzını arayan Turgut'a şunu söyler: "Sadun Aren'le biraz ahbaplığım var. Telefonu açıp rica ediyor. Versem bir türlü, vermesem bir türlü. Versem, 'Vehbi Koç her tarafı kolluyor' diyorlar. Vermesem arada az da olsa bir merhabamız var."
Kulağıma "Can Kıraç Çankaya yolunda" diye fısıldayan dostum "Vehbi Bey Can'ını Süleyman Bey'e ödünç veriyor" dediğinde inanmasam olmazdı.
Nasıl inanmam. O günlerde
Erol Simavi'nin Hürriyet'i ile
Dinç Bilgin'in Sabah'ı ölümüne bir meydan muharebesi başlatmış, birbirlerini kırıp dökmekteydiler. Kirli çamaşırları ortalığa saçmaktan kaçınmayarak...
Koç Holding'in başındaki Can Kıraç, Hürriyet ile Sabah'ın patronları Erol Bey ile Dinç Bey'i bir yemek masası etrafında buluşturup barıştırmıştı. Resmen 'racon kesme' işi o dönemde Can Kıraç'a düşüyordu.
Seçime bir ay kala (11
Eylül 1991) çıkan "Demirel'in
cumhurbaşkanı adayı" başlıklı Kulis'in kopardığı
gürültüyü tahmin edemezsiniz. Bir ay boyunca
gazete köşeleri ve dergilerde sürdü gürültü ve sonunda Can Kıraç'ın bana gönderdiği 10 Ekim tarihli mektupla sona erdi.
Can Bey, mektubunun en başında, "Sayenizde gazeteciler tarafından aranan bir kişi oldum." diyor ve ekliyordu: "Haber-yazınızda bana olduğumdan daha fazla bir önem ve değer vermiştiniz. Ancak insan tabiatındaki zaaftan ben de nasibimi almış olduğum için kendimden bahsedilmesinden zevk almıyorum diyemem. Bundan dolayı size içten gelen duygularımla teşekkür ediyorum. (..) Size kalbi muhabbetlerimi ve sevgilerimi sunuyorum."
Acul muyum ben? Galiba aculum.