Çetecilik ilginç bir ruh haliyle birlikte insana yerleşiyor olmalı; adam hem başkalarını yok etmek üzerine çete kuruyor, hem de deşifre olduğunda aldırmazlığa vurup yok etmek için çete kurduklarını suçlayabiliyor...Bunun farkına yeni varmadım.
Suçüstü yaptığım bir çete oluşumunun bütün unsurlarının üzerime gelmesi gerçeği ile bayağı eski günlerde karşılaşmıştım. Eski çetenin bir üyesi aynı suçlamayı şimdilerde hatırlattı da zihnim birdenbire 1993 yılının o kış günlerine gidiverdi.
Herbiri basının değişik köşelerinden salvolu ateşlerle saldıran çete mensupları karşısında mitralyoz ateşine maruz kalmış bir garibana dönmüştüm.
Saldırının sebebi '
Basında çete olur mu?' başlıklı Kulis'ti. Yazımda, o günlerde kısa süre önce kaybettiğimiz Uğur Mumcu'nun da aralarında yer aldığı beş yazarın, Ankara'nın siyasiler ve basın mensuplarının uğrak yeri olmasıyla ünlü RV Restoran'ında buluşup birlikte hareket etmeye karar verdiklerini duyuruyordum.
Yazarlar "Basın bitmek ve bitirilmek üzere; giderek yozlaşıyor çünkü" görüşünden hareketle birbirlerine
destek olmaya karar vermişlerdi.
Karar vermek... Birlikte hareket etmek... Bunlar 'çete' yapılanmasında kullanılabilecek kavramlar... Ancak dahasını da yazmıştım: Bu beş yazar İttihatçılar gibi silâh üzerine
yemin de etmişlerdi...
Ardından kopan gürültüyü tahmin bile edemezsiniz. Hepsi, hiç
vakit kaybetmeden, "Böyle bir şey yok; yalan yazıyor" diye üzerime geldiler. İçlerinden biri, benim de oraya sıkça gittiğimi bildiği için, olayı
restoran çalışanlarından birinin kulağıma fısıldamış olacağından hereketle, "Kaynağı bunu işletmiş" diye alay etmeye bile kalktı.
Hemen
cevap vermek yerine beklemeyi
tercih ettim ve gerçeği sonunda buraya taşıyıverdim:
Hayır, olayı bana garsonlardan biri anlatmamıştı, kulaktan dolma bir habere dayanmıyordu yazım; içlerinden biri kendisi anlatmıştı olayı...
Çeteleşerek ayakta kalma çabasına girenlerin birbirlerinin yazdıklarını veya birbirleriyle ilgili yazılanları
okuma zahmetine katlanmadığını biliyordum da, bu kanaatim o günlerde bu
tartışma vesilesiyle bir kez daha pekişti.
Gerçek şuydu: İçlerinden birini 'dinciler eliyle işlendiği' iddialı bir cinayette kaybetmiş olmanın verdiği can acısıyla, 'Suikasttan bir ay önce yediğimiz yemekte bunları konuşmuştuk' diye anlatmıştı çeteleşme maceralarını
Emin Çölaşan... Bana değil, kendisiyle aynı gazetede çalışan
Celalettin Çetin'e... O da
Hürriyet'te yazmıştı bu olayı.
Okuyalım isterseniz: "En son görüşmemiz bir ay önce oldu. RV'de (Ankara'daki ünlü restoran) yemek yedik. Bizimle beraber
Melih Aşık,
Teoman Erel ve Bekir
Coşkun vardı. Türk basınında sağlam kalmış, yozlaşmamış beş
köşe yazarı bir araya geldik.
Türkiye'de giderek hırsızlıkların, yolsuzlukların, holdinglerin, yobazların oluşturduğu bir cephe ortaya çıkmıştı. Bu nedenle biz de artık bu beş gazeteci sık sık bir araya gelerek, Türkiye nereye gidiyor ve neler oluyor konuşalım istedik. Akşam 8'den 01'e kadar kaldık orada. Ve şu yargıya vardık: Türkiye'de basın bitmek üzere, ya da bitirilmek üzere. Giderek yozlaşıyor çünkü. Uğur'a tabancan var mı dedik, var dedi. Artık birbirimize destek olmaya karar verdik." (12
Şubat 1993, Hürriyet).
Siz bu anlatımdan ne çıkardınız, özellikle de 'tabanca' ile ilgili bölümden? Uğur Mumcu'nun uğradığı suikastın çalışmalarına dair bir ay önce o yemekte verdiği bilgilerle bir biçimde ilgisi olduğunu da düşünürüm.
Beş yazardan biri olan Melih Aşık 'Kankalar Meclisi' yazım üzerine bana olan hiddetini eski yazımı da hatırlatarak yeniden sergiledi. Şu cümle o yazısından: "Yıllar önce beş arkadaşla yediğimiz bir yemeği 'Silâh üzerine yemin ettiler, çete kurdular' yalanına dönüştüren (..) bu huyundan vazgeçmiyor."
Doğru, huylu huyundan hiç vazgeçmiyor. Sadece 'çete' oluşumlarında yaş ve kalite düzeyi değişiyor, o kadar... Birlikte hareket ettikleri arkadaşlarının yazıp söylediklerini eskiden de takip etmezlerdi, şimdi de bizleri okuyor, ama kendi çizgilerinde yazanları okumuyorlar...
Okusalardı, bundan önceki iki Kulis'te bir dostumdan aktardığım bilgilerin hepsinin 'kankalar' tarafından yazıldığını fark ederdi. Her hafta belli bir mekânda biraraya geldiklerini, katılanların isimleriyle birlikte, kendi sütunlarında yazdı 'kankalar'; onların yazdıklarında eksik bıraktıklarını da odağın
internet sitesi tamamlıyordu.
Her hafta bir yerde toplanıp "Türkiye'de medya bitmek üzere, buna karşı savaşalım" ekseninde strateji belirliyor, hepsi bir ağızdan köşelerinde benzer salvolarla aynı kişilere saldırıyor, bendeniz, onların bu yaptıklarını yine kendi yazdıklarıyla yüzlerine vuruyorum... Hakaretlerin bini bir para...
Madem yaptıklarından şimdi utanıyorsun, çık, açıkça söyle...
Lüzum yok, yazılanların
arşivi var nasıl olsa...