Bu günlerde önemli birinin ağzından “
Alman” veya “
Almanya” sözcüklerini duyunca dikkatim derhal o yöne yoğunlaşıyor. En son
Başbakan Tayyip Erdoğan ‘Alman vakıfları’ ile ilgili bazı açıklamalarda bulundu. Ülkemizde faaliyet gösteren Alman vakıfları BDP’li belediyelere
kredi ve hibe yoluyla kaynak aktarıyormuş...
Makedonya gezisi dönüşü verdiği bu bilgiyi meslektaşlar kendi eğilimlerine göre kullandı ve galiba maksat da biraz aşıldı.
Güney Afrika’ya yola çıkmadan önce, havaalanında, ne demek istediğini bir kez daha aktardı Başbakan Erdoğan...
Almanya’nın
Ankara Büyükelçisi
Eberhard Pohl bayağı darılmış bu açıklamaya; “Yardımı yapan bizim resmi bir kuruluşumuz” demiş ve eklemiş: “Yardımlar Türk hükümeti ve
Hazine onaylı...”
KfW ve GIZ adlı kuruluşlarıyla sınırlı tutmuş açıklamasını Alman Büyükelçi... Başbakan Erdoğan ise içinde ‘Alman vakıfları’ geçen cümleler kurmakta...
Devlet adamlarından biri bir başka devleti suçlayacağı zaman suçladığı konuyu önemsiz saymam, ama o sözlerinin başka bir şikâyetle ilintili olabileceğini de düşünürüm. Şöyle: Öteki devletin kolay fark edilmeyen bir
operasyonuna suçüstü yapılmışsa, durum kendisine iletildiğinde ne yapar devlet adamı?
Operasyonu açık edemeyeceği için rahatsızlığını bir başka konu üzerinden belli eder...
Hem bizim ülkemizde hem de başkalarında, pek çok “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” tarzı sitemler yapıldığını biliyorum. Önemli olan verilen mesajın konusu değildir sizin anlayacağınız...
Umarım Almanlar Ankara’nın rahatsızlığının sebebini anlamışlardır.
PKK’ya
destek mi sebep acaba?
Terörden beslenen örgütlerin militanları ‘barış’ dönemine geçildiğini geç fark ederler ve ettikleri zaman da ilk soruları “Peki biz ne olacağız?” olur. Aynı durum
teröre destek vermiş
yabancı istihbarat örgütlerinde operasyon düzenlemede ihtisaslaşmış kadrolar için de söz konusudur. Yıllarca bir örgüte yatırım yapmış ve liderler düzeyinde ilişki kurmuşlardır. Terör dönemi bitip barış kendini kapıdan belli edince ömürlerini verdikleri ilişkileri kesmeleri istenir...
İstihbaratçılardan ilişki koparanlar olduğu gibi, eskiden devleti adına yürüttüğü ilişkiyi özelleştirenler de çıkar...
Acaba böyle bir durum mu söz konusu?
Son operasyonlarından birini kendi topraklarında kurulmuş ‘
Deniz Feneri e.V.’ üzerinden gerçekleştirdi Alman istihbaratı; sonra Türkiye’deki Deniz Feneri’yle irtibatlayıp topu bizim sahaya atıverdi. Belli ki, derneği yanlış işlere bulaştırmak üzere ‘e.V.’ içerisine kendi adamlarını yerleştirmiş...
Daha ilk gününden Almanya’daki
dernek ile Ak Parti ve Başbakan Erdoğan arasında irtibat kurmaya çalıştı Almanlar; bu temelsiz iddialarından halen vazgeçmiş değiller...
Benzer bir operasyon 28
Şubat (1997) sürecine doğru yol alan ortamda, Refahyol Hükümeti’nin ‘2 numaralı koltuğu’nda oturan
Tansu Çiller’in ismini bir uyuşturucu kaçakçılığına bulaştırarak yapılmıştı. Çiller’in zerre kadar ilgisi bulunmadığı halde...
Her iki davanın da Frankfurt
Eyalet Mahkemesi’nde görülmesi de ilginç tabii...
Ne yalan söyleyeyim, Tayyip Bey’in dışa vuran ‘Alman’ rahatsızlığı beni de tedirgin etti.