Bir tek oy farkıyla,
Petkim'in
özelleştirmesinde "yüksek kamu yararı" yok diye yürütmeyi durdurmuştu.
Dün,
Türkiye Plastik Sanayicileri
Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Başkanı
Selçuk Aksoy bir açıklama yaptı:
"Petkim'in özelleştirilmesinde kamu yararı yok da Türk plastik sanayicisinin
hammadde için
yurt dışınayılda 7 milyar dolar ödemesinde var mı?"
PAGEV'e göre, bugüne kadar
yerli veya
yabancı özel
sektör, devlete
rakip olmaya cesaret edemediği için bu sektöre yatırım yapamadı, Petkim'in
üretimi sınırlı kaldı. Bu yüzden piyasa yılda 7 milyar değerinde plastik hammaddesi
ithal ediyor!
"Oysa Petkim özelleştirilirse, artan hammadde ihtiyacını karşılamak için ülkeye önümüzdeki beş yıl içinde en az 20 milyar dolarlık yatırım çekilecektir."
Çünkü, özelleştirmede asıl "yüksek kamu yararı" bu değil midir?
Petkim'i alan Azeri-Türk ortaklığına dayalı şirket, yeni yatırımlarla üretim ve kârlılığı artıracak, Türkiye de döviz tasarrufu sağlayacaktı.
Yargının yetkisi?
Şimdi soralım:
Piyasa aktörlerinin bilgi, tecrübe ve beceri birikimine, yargıçların, bürokratların, politikacıların, gazetecilerin sahip olması hiç mümkün müdür?! İşte bundan dolayıdır ki, piyasa piyasaya bırakılıyor, özelleştirmeler yapılıyor bütün dünyada!
Dışarıdan veya yukarıdan bakanlar isabetli 'piyasa kararları' verebilseydi sosyalist planlama v
e devlet işletmeciliği başarılı olurdu.
Aynı sebepten, yargı belli bir piyasa konjonktüründeki "kâr" ya da "zarar" durumuna bakarak "yüksek kamu yararı"nı takdir edemez! Çünkü
maliyet ve kârlılık projeksiyonlarını, ne zaman, ne kadar, hangi yatırımların yapılması gerekeceğini, kaynak maliyetlerini,
rekabet şartlarını yargı bilemez.
Onu içindir ki, hukukta "Yargı yerindelik denetimi yapamaz"
kuralı vardır: Yargı kâr-zarar işlerine bakamaz, sadece "hukuka uygunluk" denetimi yapar, yani yolsuzluk, kayırma, usullere aykırılık vs. var mı, yok mu?..
Yürütmeyi durdurma kararına "karşı oy" yazan 14 yargıcın söylediği de budur.
'Tarafsız' yargı
Fakat yargının "yerindelik" denetimi ile hükümetlerin ve parlamentoların yerine geçerek, "fonksiyon gaspı" yaparak kararlar vermesi eğilimi bütün dünyada zaman zaman görülmüştür. Bu, bir noktadan itibaren "juristokrasi", yani "yargıçlar yönetimi"ne yol açıyor.
"Juristokrasi" eleştirel bir terimdir. Demokrasiye aykırıdır. Pratikte de kaynak israfına, yönetimde etkinsizliğe yol açar.
Demokraside hâkimler değil, seçilmiş ve halka karşı sorumlu parlamentolar kural koyar, ülkeyi hükümetler yönetir.
"Juristokrasi" ise halka
hesap vermez, siyaseten sorumsuzdur, oligarşiktir.
Bizde "uyanık bekçilik" ideolojisi yargıyı "yerindelik" denetimi yapmaya, hatta juristokrasi eğilimlerine daha bir
teşvik ediyor.
Merhum Ecevit'in "Yargı devrimcinlerin elindedir" diye kitap yazdığı 1970'lere gitmeyelim. Çok yakın zamanda 312. maddedeki yasal değişikliklere karşı yargı "yorum" yoluyla nasıl direnmişti?!
"Özelleştirme Atatürkçü ekonomiye aykırıdır" diye gerekçeler yazılmamış mıydı?!
Juristokrasi eğilimleri hukuk devletine de demokrasiye de aykırıdır. Yargının işlevi "tarafsız
hakem" olmaktır; 'yönetmek' değil.