İHVAN hareketinin Mısırlı ideologlarından
merhum Seyyid Kutup’un “Yoldaki İşaretler” adlı kitabını yeniden bulup okudum.
Otuz yıl önce fark etmediğim hususlar şimdi çarpıcı bir şekilde dikkatimi çekti; Kutup’un jakoben radikalizmi!
Başka bir yazımda ayrıntılı olarak ele almak istiyorum;
İslami olsun, laik olsun radikal siyasi projelerin benzerliği fevkalade önemlidir:
Akıl ya da din adına ‘tek doğru’yu bilen “öncüler” zulmet yani karanlık içindeki (gafil, batıl, gerici, burjuva)
toplum ve kurumlara karşı “esaslı devrim” savaşına giriyorlardı... Amaç, Kutup’un deyimiyle “toplumu kökünden değiştirmek”ti!
Otoriter devlet gücüyle toplum mühendisliği!
Fransız Devrimi’nden 20. yüzyılın sonuna kadar bütün radikallerin ortak özelliğiydi bu.
Tarihte önemli işlevleri de oldu elbette...
‘Devlet karışmasın’ çağı!
Ama çağımızda toplumlar eskisi gibi pasif değil. Eğitim, şehirleşme,
iletişim, ekmeğin artık tarladan v
e devlet kapısından değil piyasadan kazanılması, dünyanın farkına varılması gibi sebeplerle toplumlar ‘rüşt’ kazanıyorlar...
“Devlet
baba karışmasın” düşüncesi gelişiyor,
özgürlük ve
demokrasi talepleri güçleniyor. Ona göre de eli sopalı devlet fikri yerine, kamu gücünün özgürlüklerle sınırlanması fikri yaygınlaşıyor.
Siyasi güç ademimerkeziyetçi hale geliyor; değişik partiler,
sivil hareketler ve etkinleşen mahalli idareler...
İktisadi güç ademimerkeziyetçi hale geliyor; bizde bunun örneği
Anadolu sermayesidir...
Ve bunlar kadar önemlisi, artık “doğru” kavramı da ademimerkeziyetçi hale geliyor; ‘tek doğru’ yerine çeşitli doğrular kabul ediliyor. Fikir ve
inanç hürriyetinin zamanımızda fevkalade önemli hale gelmesi bundandır.
‘Zamanın ruhu’ artık devlet değil, birey ve toplum odaklıdır.
Dünden bakınca...
Bu gözlükle b
akıldığında yıllar önce de bu yönde bir vizyon geliştirmek ve reformları savunmak mümkündü.
Milliyet’te 30
Mayıs 2003 günkü köşemde de yazmıştım;
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün 28 Mayıs 2003’te Tahran’daki İslam Konferansı toplantısında yaptığı konuşma işte bunun bir örneğiydi.
Gül, Tahran’dan İslam ülkelerinin liderlerini uyarmış, “sahip olduğumuz manevi mirasla birlikte özgürlük, barış,
refah, demokrasi” kavramlarını vurgulayarak reform çağrısı yapmıştı:
“Yeni bir vizyonla hareket etmeliyiz. İyi yönetişimin, şeffaflığın, halka
hesap verirliğin hâkim olduğu bir vizyon...
Temel hak ve özgürlükleri, kadın-erkek eşitliğini sağlayan ve körleştirici retorik ve sloganlara yer vermeyen bir vizyon... Gücümüzü manevi değerlerimizden alırken bizi yönlendiren, rasyonel düşünce olmalıdır...”
Türkiye niye önde?
İktisat tarihçisi Mısırlı Charles Issawi’nin dediği gibi, Türkiye tarih boyunca bölgesinde yeniliklere öncülük etti;
Osmanlı idari sistemi, Tanzimat, Meşrutiyet,
Cumhuriyet, demokrasi... Şimdi de liberal demokrasi ve sivil toplum dinamizmi...
Türkiye’nin bugün
model olarak görülmesinin arkasında bu “zamanın ruhu”nu yakalama tarihi vardır.
Dileyelim de Arap diktatörler “zamanın ruhu”nu kavramakta daha fazla gecikmesinler...
İhvan tekrar radikalizme yönelmesin...
Toplumlar artık demokrasi istiyor, hiçbir “tek doğru”nun tahakkümü geçerli olamaz artık.