Tahrikçi üslup


HÜLYA Avşar’ın arkadaşımız Devrim Sevimay’a anlattıklarını okudunuz mu? Herkes ve özellikle politikacılarla devlet adamları dikkatle okumalı. Hülya Avşar sosyolog veya tarihçi değil. Bunu kendisi de söylüyor. Ama Kürt meselesini yaratan “duygular” konusunda Hülya’nın verdiği bilgiler tarih ve sosyolojinin ‘soğuk’ verilerinden daha önemlidir. Çünkü bu tür sorunlarda “akıl”dan daha etkili olan “duygular”dır, çözüm diyorsanız “duyguların yönetimi” her şeyin başıdır! Fakat bugün, iktidarıyla ve muhalefetiyle politikacılar Türkiye’nin bu en önemli problemi üzerine çirkin sözlerle kavga ediyorlar, kitlelerdeki “duygular”ı kaşıyorlar! Bu düzeydeki bir ‘politik sınıf’ın hem süreci hem duyguları iyi yönetemeyeceğinden endişe ediyorum. Onun için Hülya’nın anlattıklarına dikkat çekmek istiyorum. Hülya’nın anlattıkları Kürt Celal ile Türk Emral’in kızı olan Hülya, bir tarafının Kürt olduğunu öğrenince, “bu bahsi okulda, sokakta uzun bir zaman kimseye diyemiyor, korkuyor!” Çünkü bankacı babası “Kürt olduğu için hep problemler yaşıyordu...” Başhekim amcası da öyle... Babası otobüste Kürtçe konuştu diye kavga çıkıyordu, böyle olaylar olduğunda “eve çok sinirli geliyordu.” Yakın akrabaları adeta inatla “hep Kürtçe konuşurlardı ve aksi bir durumu hep reddederlerdi, hep bir şekilde yumruklarını masaya vururlardı!” Yasağın, baskının nasıl bir direnç, nasıl bir ‘karşı-bilinç’ yarattığını görüyor musunuz? Hülya haklı olarak ‘Türkiyeli’ lafını sevmiyor, yapay buluyor. Türk üst kimliğini savunuyor ama bunları söylerken hâlâ akrabalarının nasıl karşılayacağından çekiniyor: “Bu röportajı hepsi okuyacak ve ben kendi sülalemden çok çekinirim. Bir bilseniz, ben hâlâ amcamın yanında ayak ayak üstüne atmam, hâlâ amcam oturana kadar ayakta kalırım. O yüzden konuşurken bazı şeylere dikkat etmek zorundayım, ama tabii diğer yandan bir Türk olarak milliyetçi ruhum da ağır basıyor...” KONDA’ya göre, Türkiye’de Hülya gibi Türk-Kürt evlenmesinden doğan 2.5 milyon vatandaşımız var; Ömer Vehbi Hatiboğlu’na göre ise 5 milyon! Ya bir de ‘karışmamış’ vatandaşlarımızın duygularını düşünün?! Üslubumuz bunları birbirine karşı körüklemeli mi, yakınlaştırmalı mı? Yasaklar geri tepiyor Hülya’nın anlattıklarının ilk alarm işaretlerini İktisat Vekili Celal Bayar’ın 1934 raporunda görebilirsiniz! Maliye Müfettişi Burhan Ulutan da 15 Eylül 1947 günlü “Cenup-Şark Anadolu Hakkında Bazı Notlar” adlı resmi raporunda “bu mıntıka çocuklarına Kürt diye ağır muamele yapılması”nın nelere yol açabileceği konusunda çok dramatik uyarılarda bulunmuştu. Kürt Canip Yıldırım anılarında “Eğer baskı yapmasaydılar Kürt meselesi ölebilirdi” diye yazmıştı. (Sf. 45) Ama ağır baskılar doğal Kürt kimliğini milliyetçi militanlığa yöneltti; PKK böyle zemin kazandı, çatışma ve kanla beslendi, zeminini tutmak için hâlâ şiddet ve gerilim politikası güdüyor. Bu durumda, muhalefet politikacılarına soruyorum: Öfkeli diliniz kitlelerdeki “duyguları” tahrik etmiyor mu? Kapsayıcı ve soğukkanlı bir dil kullanmanız gerekmiyor mu? Başbakan’a da soruyorum: Duyguların böylesine yoğun olduğu konuları muhalefete öfkelenerek götürebilmiş bir başbakan oldu mu? Gonzales mi, Blair mi, Zapatero mu? Aşağıdan alıp sakinleştirmeye çalışan, başbakan olmalıdır. Bundan sonra? Millet ve ülke olarak birliğimizi ve genç hayatları korumanın, terörü asgariye indirmenin ilk şartı “duygular”ı iyi anlamak, iyi yönetmek ve hepimiz açısından “duygularımızı” kontrol altında tutacak bir bilinç ve olgunluk düzeyine sahip olmaktır. Org. Aytaç Yalman, bu problem 1970’lerde kültürel haklar aşamasında çözülmediği için 1980’lerden itibaren silahlı aşamaya geçtiğini anlatmıştı haklı olarak. (Milliyet, 3 Kasım 2007) Korkuyorum, ‘politik sınıf’ımızın basiretsizliği ve terör örgütünün demokrasi nasipsizliği yüzünden önümüzdeki zaman diliminde kitlesel çatışmalar dönemine mi kayacak diye! Daha kötüsüne dilim varmıyor! Yeter artık!

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER