CHP kurultayında Kılıçdaroğlu’na “Ecevit kasketi” verilmesi hoş bir jestti. Ama Kılıçdaroğlu’nun kravat takmamasını çok şekilci, çok yapay buldum. Tatilde değil, kurultaydaydı çünkü.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında doğrudan
halka seslenmesi, CHP’nin bildik ezberleri tekrarlamaktan kaçınıp işsizlik,
yoksulluk gibi somut konuları esas alması elbette isabetliydi.
Ama bu ‘halka açılış’ hareketi kravat takmamak, kasket giymek gibi şekilci unsurlardan ve
ekonomik programı bulunmayan bir “halkçılık söylemi”nden ibaret kalırsa hiç iyi olmaz.
Evet, ekonomik programı olmasa da bu hava ve bu söylem CHP’nin oylarını arttıracaktır,
AK Parti artık kendisini eskisi kadar rakipsiz ve rahat hissedemeyecektir.
Fakat unutmamak gerekir ki, Ecevit’in daha etkili ve daha donanımlı “Ak Günlere” söylemi CHP’yi 1977’de
iktidara taşımış ama o iktidar bir felaket olmuş, CHP’ye “beş sıfır mağlubiyet” getirmişti!
Ekonomik program
Kılıçdaroğlu’nun ekonomik görüşleri hakkında endişe belirtmemin sebebi şu: “İşsizliğin çaresi
aile sigortası... Güneydoğu’da özelleştirmeyi durdurmak...
Sanayi sitelerinin yanında meslek lisesi açmak” gibi ayrıntılar var ama asıl hayati olan “makro dengeler” konusunda hiçbir şey yok!
Ekonomik
büyüme olmadan işsizlik önlenebilir mi, gelir dağılımı düzelir mi?
Fakat “ekonomik büyüme” konusunda hiçbir program ortaya koymadı!
Hatta AB, sigorta, istihdam gibi konularda söyledikleri, hele de yanlış anlaşılırsa, yatırımcıyı ürküterek,
yabancı sermaye girişini caydırarak ekonomimizdeki “kaynak” sıkıntısının artmasına bile yol açabilir!
Doğu’da özelleştirmeleri durdurmak, yeniden Et Balık kombinaları açmak gibi söylemlerin
evet ‘popülist’ cazibesi vardır ama hem ekonomide verimliliği arttırmak açısından sakıncalıdır, hem de Türkiye’nin doğusu ile batısını iktisadi ve sosyal bakımdan birbirine bağlayacak “
girişimci orta sınıflar”ın gelişmesinin önemini göz ardı etmektedir.
Kültürel
duvarlar?
Kılıçdaroğlu’nun
laiklik kavgası yerine ekmek kavgasını ön plana alması elbette kendisinin bahsettiği “CHP ile geniş halk kitleleri arasındaki kültürel duvar”da bazı gedikler açtı ama o kadar, duvarı kaldırmaya teşebbüs bile etmedi.
“
Merdiven altında çalışan başörtülü kızları sigortalı yapmak” elbette iyi ama üniversitede okumak isterlerse?!
Belediye seçimlerinde bile daha ileri söyleme sahipti Kılıçdaroğlu.
Nasıl bir yargı
reformu, nasıl bir
demokratikleşme? Yüzde barajını indirme dışında ne dedi?
CHP’de ‘
açılım’ deyince akla gelen belli başlı isimlerden biri olan
Gürsel Tekin de Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını beğenmemiş; sanırım bu yüzden...
Ortaya çıkan sonuç benim beklediğim değişim işaretlerinin gerisindedir. Yine de anlayışlı olmak lazım;
Önder Sav’ın hükmettiği bir yapının üstüne geldi Kılıçdaroğlu...
Avans vermek ve önümüzdeki zamanı nasıl kullanacağına bakmak gerekir.
Yeni isimler
Parti Meclisi’nde bazı yeni isimler var ki çok iyi, birkaçından bahsetmek isterim.
Onur Öymen’in yerine geleceğini umduğum Gülsüm Toker Bilgehan, eminim, AB konusunda Merkel ve Sarkozy’yi sevindirecek politikalardan sakınılması ve
Sosyalist Enternasyonal partileriyle yakın ilişkiler kurarak AB içinde
lobi geliştirmesi gerektiğini CHP’ye anlatacaktır.
CHP’de “
İrtica” paranoyası yeniden depreşirse, sosyolog Prof.
Sencer Ayata, eminim, Türkiye’nin şehirleşen, dışa açılan dinamiklerini herkesten iyi izah edecektir.
Hurşit
Güneş ve
Faik Öztrak “popülizm”le “sosyal
demokrasi” arasındaki farkları aydınlatacak yetkin iktisatçılardır.
Tabii halkın nabzını Ankara’ya taşıyacak bir isim olarak yeni yönetimde Gürsel Tekin’i görmek de sevindiricidir.
CHP’nin önümüzdeki bir yılı, geçen on yılından daha önemli, bakalım nasıl geçecek?