GENELKURMAY Başkanı
Org. Başbuğ’un HaberTürk’e yaptığı açıklamaları bazılarımız “tehdit” gibi algıladı, çünkü “açıklarım ha...” anlamında beyanları vardı... Bazılarımız “ordunun feryadı” diye yorumladı; çünkü ‘moral bozan’ şikâyetleri de dile getiriyordu.
Tekil olarak aldığımızda bu iki değerlendirmeye de hak vermek mümkün.
Devlet sorumluluğuna sahip olanların, bildiklerini ya açıklaması ya da açıklanması uygun değilse hiç sözünü etmemeleri gerekir.
Ancak bunları ‘konjonktürel’ tartışmalar olarak görüyorum; Başbuğ’un konuşmalarındaki asıl önemli boyut, ordudaki zihniyet ve davranış değişimini yansıtan beyanlarıdır. Ben onları daha önemli buluyorum.
Konjonktürel iniş çıkışlar ne olursa olsun, kesin olan şudur ki,
Türkiye de ordu da değişiyor.
Değişim gerçeği
Org. Başbuğ “değişme” kavramını ordu için doğru bulmuyor. “
Cumhuriyet, üniter devlet” gibi kavramların yerine başka kavramların konulmasını ordunun kabullenemeyeceğini söylüyor.
Doğru... Fakat “üniter devlet” değişmiyor ama anlamı dönüşüyor: 1920’lerin ortasından itibaren
Kürt kelimesi bile yasaktı, bugün
Genelkurmay Başkanı “Kürt kökenli vatandaşlarımız” diyor.
Adeta “irticasız” bir Cumhuriyet söylemi de düşünülemezdi. Bugün
Genelkurmay Başkanı bu kavramı ağzına almıyor,
İlhan Selçuk bile “Türkiye’ye şeriat meriat gelmez” diyor.
“28
Şubat bin yıl sürecek” lafında somutlaşan ‘zamanı durdurma’ statükoculuğu artık tarihte kalmıştır!
Ergenekon dosyalarına bakın isterseniz!
O takıma karşı çıkan Org. Özkök daha ileri görüşlüymüş demek ki...
Toplum değişir de asker değişmez mi?
Org. Başbuğ’un kişiliğini
analiz eden The
Economist muhabiri
Amberin Zaman, onun “darbelere alerjisi olan, acayip
okuma meraklısı” bir asker olduğunu belirterek diyor ki:
“Özel sohbetlerde Türkiye’nin hızla değiştiğini, Türk
toplumunun artık daha sorgulayıcı, daha bilinçli olduğunu teslim ediyor. TSK’nın da değişime ayak uydurması gerektiğini vurguluyor.”
Başbuğ’un referansları
Ben Başbuğ’a işte bu açıdan bakıyorum. Bazı yadırgadığım sözleri oluyor ama düşünüyorum ki, Org. Başbuğ, köklü gelenek ve refleksleri olan tarihi bir kurumun başındadır, o kurumun onur duygusunu iyi temsil etmesi, değişimi dengeli yönetmesi gerekir.
Org. Özkök benim hiç inanamadığım irtica tehlikesinden bahsettiğinde de onu eleştirmemiştim.
Sosyolog Huntington’ın kırk yıl önce yazdıklarını aklımdan çıkarmıyorum: Gelişmemiş
köylü toplumlarında en eğitimli, en örgütlü kesimler askerlerle bürokratlardır. Siyasete de onlar yön verirler...
Ama şehirleşme, sanayileşme, eğitim, orta sınıflaşma geliştikçe
sivil toplum güçlenir,
siyaset sivilleşir ve demokratikleşir.
Ordu, siyaseti bırakıp profesyonelleşmeye yönelir. (Political Order in Changing Societies, 1968)
Türkiye çeyrek asırdır bu sürecin başarı ve gerilimlerini yaşıyor.
Org. Başbuğ’un
Harp Akademileri konuşmasındaki 16 referanstan 11’i konuyla ilgili dünya literatürüne yapılmıştı. Dünyaya açılan bir toplumda, dünya bilgisine açılan asker örneği...
Günlük kavgalar bir tarafa, bu değişim iyidir; siyasetin sivilleşmesi, ordunun profesyonelleşmesi
ülke için de asker için de iyidir. Kırıp dökmeden tabii...