DİYARBAKIR
Ticaret ve
Sanayi Odası Başkanı
Galip Ensarioğlu, bir
işadamı olarak çağın
ekonomik gerçeklerini biliyor.
Gaziantep hariç bölgenin
ülke ekonomisine katkısının yüzde 1 olduğunu, bunun artması için rekabetçi piyasa ekonomisini geliştirmek gerektiğini belirtiyor.
‘Demokratik
Özerklik’ denilen “komünlerden, liberal ekonominin reddine, oradan rekabetçi yapıdan vazgeçmeye” yönelen bir modelin ekonomiye zarar vereceğini anlatıyor. Kendi dünya görüşünü de şöyle tanımlıyor:
“Liberal, muhafazakâr, demokrat... Sağ bir gelenekten geliyorum. Hâlâ da sağcıyım. Türkiye’deki solcuları gördükçe sağcı olmaktan da memnunum.” (
Taraf, 25
Aralık)
Ensarioğlu’nun sözlerini alkışlıyorum. Zira
modernleşmenin en önemli dinamiği olan piyasa ekonomisini vurguladığı gibi,
Kürtler arasında da artık geleneksel aşiret çeşitliliğinin ötesinde modern anlamda çoğulculuğun gelişmeye başladığını gösteriyor.
Kürt sorununa çözüm ararken bu “çoğulculaşma” dinamiği fevkalade önemli bir faktördür.
‘Özerklik’ demokratik mi?
Diyarbakır Baro Başkanı
Emin Aktar sol eğilimlidir ve arkadaşımız Neşe Düzel’in “
Kürtler içinde
Öcalan rahatça eleştirilemez mi?” sorusuna şu cevabı veriyor:
“Tabii ki rahatça eleştirilemez. Ama son dönemde Kürtlerin kendi içinde yeni bir
tartışma süreci başladı. Kürtler arasında farklı görüşler ortaya çıktı ve çoğulculuk dönemi başladı...”
Şimdi Ahmet Türk’e bir soru soruyorum: Bu çoğulculaşan yapıyı
PKK’nın totaliter sistemi içine sokmak için nasıl bir diktatörlük gerekecek?!
Totaliter olduğunu nereden mi çıkarıyorum? Siyaset biliminin verilerinden...
Savunulan özerkliğin “demokratik” değil, Stalinizm ve Cemahiriye karması totaliter bir
tasarım olduğunu ben defalarca yazdım ama sadece ben değil...
İşte Prof. Ayhan Aktar’ın yazdıkları:
“Bu
taslak düpedüz Leninist bir
örgütlenme modelini öngörmektedir... PKK-BDP çizgisi dışında kimseye
siyaseten hayat hakkı tanımayan totaliter eğilimleri içinde barındırmaktadır. Stalinist bir anlayış...” (Taraf, 27 Aralık)
Radikal’de Ahmet İnsel de bu totaliter boyutu defalarca vurguladı; Diyarbakır’daki DTK çalıştayında da anlatmış...
Demokrasiyi savunmak
Niye birtakım Kürtler sağcı, liberal, muhafazakâr, piyasa ekonomisi yanlısı, bir kısmı solcu, sosyal demokrat falan olmasın?
Niye hepsi ‘Demokratik Özerklik’ diye sunulan totaliter modeli desteklemek zorunda olsun?
Kürtler ekonomik
kalkınma,
refah,
demokrasi istiyorlarsa siyasi çoğulculuk ve piyasa ekonomisinden başka bunun yolu yoktur.
Ömrü dağda veya cezaevinde geçen ya da yıllardır kapalı bir tarikat gibi birbirini şartlandıran ‘örgüt’ elemanlarının bu gerçeği anlamalarını beklemiyorum.
Ama tarihen biliyoruz ki, yüksek
tansiyon herkesi militanların peşinden felaketlere koşar adım sürükleyebilir! Bütün totaliter hareketlerin genel karakteri budur.
Bunu önlemek için ikili bir görev var hepimizin önünde:
l BDP ve DTP’nin savunduğu totaliter projeye bilhassa aklı başında Kürtlerin karşı çıkması, totalitarizme karşı demokrasinin çoğulculuğunu daha yüksek sesle savunması...
l Türkiye’nin çoğunluğu da görmelidir ki, etnik milliyetçi tansiyonu düşürme konusunda demokrasi, idari (siyasi değil) ademi merkeziyet ve dil özgürlüğü önemli bir faktördür.
Neticeten çözüm, karşılıklı sağduyuya bağlıdır.