Olumlu bulduğum yönleri var:
- İki kademeli sınavı olumlu buluyorum.
Öğrencinin istediği fakülteye girebilmek için, önündeki beş sınavdan en az ikisinden geçecek olması şans faktörünü azaltıp bilgi ve
tercih faktörünü güçlendirecektir.
- Eskiden tek sınavda 7 tür puan söz konusuydu, puan sayısının 17’ye çıkarılması da iyi oldu. Eski sistemde tıp ve fen aynı puan grubundan öğrenci alıyordu, şimdi alt gruplar oluşturuldu. Basit bir örnek;
Tıp Fakültesi için
biyoloji puanı, mühendislik fakültesi için matematik puanı belirleyici olacak. Bu durum, ileride fakültelerin kendi öğrencilerini seçmesi gibi çok olumlu bir gelişmeye de imkân verecektir.
Yanlış bulduğum taraf, yeni sistemde “
ortaöğretim başarı puanı”nın rolünün, Prof.
Yarımağan’ın deyimiyle “birazcık” azalacak olmasıdır. “Birazcık”ta kalmayıp ortaöğretimde kalitenin büsbütün düşmesine, dershanelere akının artmasına yol açmasından kaygılıyım. Mutlaka bu hata giderilmelidir.
İmam hatip tartışması
Bu konudaki şiddetli tepkiler araştırmalara değil önyargılara dayanıyor.
TESEV’in,
Ruşen Çakır yönetiminde bir ekibe hazırlattığı “
İmam Hatip Liseleri: Efsaneler ve Gerçekler Raporu” bu okulların hem sayıca hem öğrenci pedagojisi bakımından korkulacak “
ajan okulları” olmadığını, toplumsal sorunlarımızın bir parçasını yansıttığını ortaya koydu.
Toplam öğrenci sayısı içinde bu çocukların oranı 1990’larda yüzde 11’e kadar çıkmıştı, şimdi yüzde 2 civarında.
Bu çocuklar herkesin izlediği TV dizilerini izliyorlar. Herkes gibi istikbal endişesi taşıyorlar. Sadece muhafazakâr yazarları değil, Ayşe Kulin,
Ahmet Altan, Cemil
Meriç,
Orhan Pamuk, Alev Alatlı, Adalet
Ağaoğlu, Nâzım Hikmet ve Attilâ İlhan’ı da okuyorlar. (
Milliyet, 5
Mayıs 2004)
Mezunları arasında her çeşitten insan var.
Bir imam hatip mezunu niye
felsefe, tarih, sosyoloji, hukuk, edebiyat, kazanırsa tıp, mühendislik okumasın?!
“Müspet ilimler”i onlara yasaklamanın mantığı yoktur.
Siyasi amaçla konulmuş olan
katsayı ayırımcılığının kalkmasını isabetli buluyorum.
Dünden yarına
Eğitim tarihimizin belli aşamaları var: Tanzimat Rüştiye’lere,
Abdülhamid İdadi’lere, Meşrutiyet Darülfünun’a ağırlık verdi.
Atatürk-
İnönü döneminin önceliği ilköğretimin ve okuryazarlığın yaygınlaştırılması oldu.
Başarılı sonuçlar alındı. Yükseköğretim konusunda ise, tablo, Şevket Süreyya’nın deyimiyle “
Üniversiteye yöneliş: Büyük bir karar ve
küçük bir sonuç”tur.
İlköğretimdeki başarı, 1950’den itibaren liselerin yaygınlaşmasına zemin hazırladı. On yılda dört tane de üniversite açıldı. İzleyen yıllarda okul ve öğrenci sayıları hızla arttı.
Türkiye’de bugün her kademede eğitim son derece ‘yaygın’ hale gelmiştir.
Bugün sorunumuz artık “kalite”dir!
Kalite ‘yukarıdan aşağı’ya gelişir: Önce üniversitenin kalitesi!
Akademik
kariyer özendirilmeli, yurtdışına daha çok öğrenci gönderilmeli, kaliteli üniversitelerde daha çok yüksek
lisans yapılması için devlet özel
destek vermeli...
Daha iyi
profesör, daha iyi öğretmen... Bugün bize lazım olan bu.
Daha iyi öğrenciyi onlar yetiştirecek.