DIŞİŞLERİ Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun liyakati hakkında kimsenin bir itirazı yok ama ‘
Meclis dışından’ gelmesi pek de alışılmış bir atama değil.
Davutoğlu bu atamaya sevindi mi? Sevinmez mi, ama eminim biraz buruktur. Neye buruk? Akademik hayatına dönüşü daha yıllarca gecikeceği için!
Davutoğlu, seçimlerden önce Cumhurbaşkanı ve Baş
bakan’a şunu söylemişti:
- Danışmanlık görevime altı ay devam edeyim ama sonbaharda üniversiteye, öğrencilerime dönmek istiyorum...
Çünkü bu altı ay kritikti:
Amerikan seçimleri,
Irak’ta hızlanan süreç,
Ermenistan’la yürüyen
müzakereler...
Fakat bu kritik konularda kendisine duyulan ihtiyaç Davutoğlu’nun akademik hayata dönmesine imkân vermedi, Bakan olarak yükü tam üstlenmesini gerektirdi.
Daha uzun yıllar üniversiteye dönemeyecek.
‘
Merkez ülke’
Dünkü gazetelerde en önemli dış
politika haberi, radikal Iraklı Şii lider Mukteda el Sadr’ın
İstanbul’da yaptığı toplantıydı. El Sadr, “Silahı bırakıyoruz” kararını, Irak’ta değil,
İran’da da değil,
Türkiye’de dünyaya ilan etti, “Türkiye dost ülkedir” diye konuştu.
Sadr’ın Irak’ın bütünlüğü için çok önemli olan bu açıklamasını ABD de dört gözle bekliyordu. Bu gelişmede Türkiye’nin rolü açıktır.
Hani Davutoğlu “
Sünni eksen siyaseti” güdüyordu!
Irak’ın bütünlüğü konusunda Türkiye bir rol oynayacaksa, bu ancak, bütün Iraklı unsurlarla güven verici ilişkiler kurmakla olurdu. Davutoğlu’nun inşa ettiği ‘diplomatik
mimari’ de budur.
İran’la,
Suriye’yle,
Filistin ve
İsrail’le,
Mısır’la,
Lübnan’daki herkesle ilişkiler aynı ‘imari’nin uygulamalarıdır.
Ve bu, Türkiye’yi Batı’dan koparmıyor, aksine, Türkiye’nin
Avrupa ve ABD üzerindeki ağırlığını artırıyor.
Davutoğlu’nu göre, Türkiye “merkez ülkesi”dir, yakın ve uzak çevresindeki herkesle güven verici ilişkiler kurmalıdır.
Kafkasya politikası da aynı mantığa dayanıyor.
Başbakan Erdoğan, dün
Aliyev’le bir
telefon görüşmesi yaptı, yakında
Azerbaycan’a gidecek. Çok iyi...
Başbakan’ın bu gezisi olmasıydı, eminim Davutoğlu bakan sıfatıyla ilk gezisini “
Kıbrıs ve Azerbaycan”a yapardı.
Kabinede eksikler
Kabinede
Alevi kökenli bir bakan olmaması önemli bir eksikliktir. “AKP’nin Alevi
açılımı”nı titizlikle geliştirmeye çalışan Prof. Sait
Yazıcıoğlu’nun akademik ve entelektüel ufuk genişliğini yakından biliyorum. Kabine dışı bırakılmasını yadırgadım.
Bakalım Diyanet, aynı ufuk genişliğine sahip bir bakana bağlanacak mı?
Milli Eğitim için
Nimet Çubukçu çok isabetli bir isim... Ancak, Van
Milletvekili Hüseyin Çelik’in başka bir bakanlığa getirilmemiş, bölgesel temsil vasfı olan yeni bir ismin de
kabineye alınmamış olması bölgede temsil duygusunu zayıflatır mı diye de kaygı duyuyorum.
Yeni kabinede “Milli Görüş” mü ağır basıyor? “Milli Görüş”ün
Numan Kurtulmuş tarafından da hâlâ savunulan iki alamet-i farikası AB ve IMF karşıtlığıdır.
Dünyadaki yerimiz ve
ekonomik entegrasyon yönümüz konusunda dünya görüşü farkını yansıtan iki simge konu... Halbuki
Bülent Arınç dahil bütün bakanlar AB’ye girmemizi ve dünya ekonomisine entegre olmamızı savunuyor.
Yeni kabinede ‘yelpaze’ daha geniş tutulsaydı, mesela ikinci bir
Ertuğrul Günay daha kabineye girseydi, ülkedeki tansiyonu düşürmek için daha iyi olmaz mıydı? Bu da bir eksiktir.