SADECE bizde değil, dünyada da
ırkçılık cinneti yayılıyor. Irkçılık, Avrupa’da etnik milliyetçilik ve
yabancı düşmanlığı biçiminde ortaya çıkıyor.
Bizde ilaveten bir de kan akıyor!
Dahası, ayrışma, birbirimize yabancılaşma giderek tırmanıyor!
Akılla, bilgiyle ilgisi yok; mariz duygular...
Frekans’ın araştırmasına göre, yüzde 75’imiz, vatandaşımız olan Yahudilerle
Rumlar ve
Ermeniler hakkında bir şey bilmediklerini belirtiyorlar...
Ama yüzde 42’imiz
Türk vatandaşı Yahudilerden komşu istemiyor!
Yüzde 35’imiz Türk vatandaşı Hıristiyanlardan komşu istemiyor!
Hem bilmiyor hem karşı!
Peki ülkemize turist gibi bir yabancı
aile, mesela bir Avrupalı komşumuz olsun mu?
Hayır diyenler yüzde 18’e iniyor!
Kendi vatandaşı Hıristiyan ve Yahudilere karşı kuşkulu ama dışarıdan gelen yabancıya karşı daha açık!
Bunu nasıl izah edebiliriz? “İçimizdeki düşman” korkusuyla!
‘İçimizdeki düşman’
Yüzde 57’ye kadar varan büyük bir kesimimiz
azınlık vatandaşlarımızın MİT, ordu, yargı ve emniyette görev almasına karşı!
Aynı korku yüzünden...
Şimdi sıkı durun, ankette soruluyor: “Gayrimüslim vatandaşlarımız
Türkiye’ye ne derecede katkıda bulunmuşlardır?”
Ekonomi, sanat,
spor, bilim ve eğitim alanında azınlık vatandaşlarımızın Türkiye’ye olumlu katkılarda bulunduğunu söyleyenlerimizin oranı yüzde 67’ye kadar çıkıyor!
Madem Türkiye’ye böyle katkıları var, niye kamu görevi de yapmasınlar?
Dedim ya, akli değil
psikolojik bir tavır...
Anket gösteriyor ki, insanlarımız kimlikleri sebebiyle dışlandıklarını düşündükleri ölçüde “Kendinizi Türkiye Cumhuriyeti’ne ne kadar bağlı hissediyorsunuz?” sorusuna olumsuz
cevap veriyorlar!
Bir “ulus” için en büyük
tehlike, “vatandaşlık” aidiyeti duygusunun zaafa uğramasıdır.
Demek ki, her birimiz ancak “öteki”mize saygı duyduğumuz oranda Türkiye’nin bütünlüğüne
hizmet etmiş oluruz!
Farklı kimliklere “içimizdeki düşman” gibi bakmak bizi çatıştırır, hatta böler!
Bursaspor maçındaki talihsiz gösteri Türkiye’nin bütünlüğüne hizmet etmemiş, aksine, ayrışmayı körüklemiştir!
Sebep ırk mı?
Irkçı eğilimler dünyada da yükseliyor. Küreselleşme insanlarda deprem ve köklerine sarılma psikolojisi yaratıyor, bir tür kabileleşme süreci ortaya çıkıyor.
Bizde ırkçı, kimlikçi duygulardaki kabarmaların bir sebebi budur.
Öbür sebebi, eğitim tarzımızdır. Hoşgörü ve beraber yaşama yerine türdeşliği vurgulayan eğitim...
Hikmet Bayur gibi bir tarihçi bile, 1912-1913
Balkan Harbi’ndeki
faciaları anlatırken,
Osmanlı Dışişleri Bakanı Noradunkyan Efendi Ermeni, Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa da Çerkez olduğu için, “Bu gibi yer ve işlerde Türk olmayanların kullanılması yanlıştır” diye yazabilmişti! (Türk İnkılap Tarihi, II/2, sf. 193, 289)
Okul kitaplarıyla yeni nesillere de aktarıldı bu bakış!
Halbuki facia ve hezimetlerimizin asıl sebebi genel ve mesleki eğitim yetersizliği, kurumlaşma sorunları, iktisadi geri kalmışlık gibi faktörlerdi, kişilerin ırkı değil... Nitekim Türkçü İttihatçılar iktidarı ele aldığında da aynı faktörler yüzünden facialar büyüyerek devam edecekti.
Dikkat; ırkçı, kimlikçi duygular eroin gibidir, esrar gibidir; çılgınca hazlar vererek felakete sürükler toplumları...
Hepimizin cankurtaran simidi, farklılıklarımıza hoşgörüdür.