Her iki
soruşturmanın da maddi temelleri vardır, soruşturmalar engelsiz yürümelidir... Soruşturmada aşırıya gidilmemeli, hukukun temel kavramları ‘ölçülü’ yorumlanmalıdır.
Soruşturmalarda temel kavram, “şüphe”dir. Zihnimizdeki şüphelenmeler değil, suç işlendiği “şüphe”sini yaratan somut bulgular...
Deniz Feneri olayında “kuvvetli şüphe” sebeplerinin olduğu anlaşılıyor.
Almanya’daki Deniz Feneri davası mahkûmiyetle sonuçlandı.
Türkiye’deki soruşturmanın konusu,
Almanya’da toplanan paraların ne kadarının hangi yollarla Türkiye’de kimlere gönderildiğidir.
Çantalarla veya yasal görüntü altında (kanuna karşı
hile) Türkiye’ye para göndermek Alman yasalarına göre suçtur, Alman savcılığı onun için bu işin peşinde...
Yasal olmayan yoldan para
transfer etmek Türk yasalarına göre de suçtur, onun için
Ankara Başsavcılığı soruşturma yürütüyor.
‘Kuvvetli şüphe’
İçlerinde
RTÜK Başkanı
Zahid Akman’la,
Kanal 7 yöneticisi
Zekeriya Karaman’ın da bulunduğu 18 kişinin mal varlıklarına tedbiren “el konulması” son derece önemlidir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, soruşturma sürecinde “suçun işlendiğine” ve mal varlıklarının kısmen de olsa “bu suçlardan elde edildiğine dair kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde”
şüphelilerin veya
sanıkların mal varlıklarına tedbiren el konulabilir. (Madde 128)
Demek ki, bu soruşturmada 18 kişi hakkında, “suçun işlendiğine” ve aynı zamanda mal varlıklarının kısmen de olsa “bu suçtan elde edildiğine dair” bulgular ortaya çıkmış, “kuvvetli şüphe”ler oluşmuş ve savcılığın talebiyle
mahkeme “el koyma” kararını vermiştir. Tabii
itiraz yolu açıktır.
Henüz
iddianame yazılmadığı için 18 kişi hukuken “sanık” değildir, “şüpheli”dir. Çok büyük ihtimalle haklarında ceza davası açılacaktır. Beraat ederlerse el koyma kalkacak, mahkûm olurlarsa mahkemenin tespit edeceği miktardaki bölümü “müsadere” edilerek
Hazine’ye geçecektir.
Hayır işleri için hukuk
Soruşturmanın bu aşamaya gelmesi “yargı bağımsızlığı”nın bir kanıtıdır. Ankara Başsavcılığı, hükümetin Deniz Feneri’ni koruduğu yolundaki iddialardan etkilenmemiştir, soruşturmayı yürütmektedir.
Zaten, müdahale dönemleri hariç, hiçbir hükümet yargı mensuplarına doğrudan telkinde bulunmaya cesaret bile edemez.
Ergenekon’da olduğu gibi Deniz Feneri’nde de soruşturmayı birilerinin tezgâhı sayıp peşinen soruşturmayı suçlamak da yanlıştır, ismi geçen herkesi peşinen suçlu göstermek de yanlıştır. Ortada soruşturulması gereken “kuvvetli şüphe sebepleri” vardır, nihai kararı yargı verecektir.
Hukuk işlemeli, herkes hukuka, hukukun ölçülerine saygılı davranmalıdır.
Bu noktada
Bülent Arınç’ı baştan beri hukuku savunan siyasi çıkışlarından dolayı
tebrik etmek gerekir.
Zahid Akman da RTÜK’ün daha fazla yıpranmaması için
istifa etmeli, kendini hukuk yoluyla savunmalıdır.
Deniz Feneri soruşturmasının çok önemli bir önemli bir toplumsal faydası “hayır işleri”nin de mutlaka şeffaflık, denetim, kanuna uygunluk gibi kurallara uyması gerektiğini herkese öğretecek olmasıdır.