KAÇINCI defadır “
Yargı sorunu” diye yazıyorum! Bitmez tükenmez bir sorun...
Son örnek,
Balyoz soruşturmasında 19 tutuklunun tamamının serbest bırakılması, iki gün sonra tamamının yeniden tutuklanmasıdır.
Bir dosyadaki
delilleri ve suç vasfını takdir etmede hâkimler arasında görüş farkı olabilir. Zaten onun için yargıda karar-
itiraz mekanizmaları vardır.
Ama 19 tutuklunun tamamını
tahliye etmek?! Tamamını tekrar tutuklamak?!
19 tutuklunun tamamı hakkında böylesine ak-kara görüş farkı olması, hukuktaki normal “takdir farkı” ile izah edilebilir mi?
Salıverme kararı veren tek hâkimin geçen yaz
HSYK’nın kavgalı toplantısında, HSYK’daki 5
yargıç üyenin ısrarıyla Diyarbakır’dan İstanbul’a atanmış olması da basının dikkatini çekmiş, hatta “Bu hâkimin
nöbetçi olduğu dönemlerde
tahliyeler artabilir” diye yorumlar bile çıkmıştı.
Öyle de oldu işte...
Belki tesadüftü ama bir süredir konuşulan “bizden hâkimler” sözünü hatırlatacak ve yargıya güveni sarsacak örneklerden biri daha yaşandı böylece...
Bununla da bitmedi, Balyoz soruşturmasının iki savcısı görevden alındı, 14 ildeki soruşturma durduruldu! Bu, yargıya dışarıdan bir müdahale mi? Yeni bir yanlış mı? Yoksa bir yanlışa karşı
tedbir mi? Cevabı bilinmeyen sorular da yargıyı yıpratır.
Hukuk bilimdir
Pazar günü “Eğrisi Doğrusu” programı için Ankara’ya giderken uçakta
Yargıtay Onursal Başkanı Sami
Selçuk’la yan yana oturduk. “Ömrümün otuz yılını verdim, ‘kast’ ile ‘niyet’ arasındaki farkı anlatamadım” sözleriyle üzüntüsünü dile getirdi.
“Yargıtay’ın delil değerlendirmesi yapamayacağını, sadece hukuki gerekçe denetimi yapabileceğini anlatamadım, hâlâ Yargıtay delillerin değerlendirmesinden vazgeçmedi” diye de yakındı...
Nazlı Ilıcak hakkında ünlü bir hâkimi eleştirdiği için verilen mahkûmiyet kararını eleştirdim... Baskın Oran’a Agos‘ta yazdığı için
hakaret etmeyi adeta serbest bırakan Yargıtay kararını sordum, “
facia” dedi.
Selçuk “Hukuk bir bilimdir” diye vurguladı; bu sebepten “kavram” ve “metot”un çok önemli olduğunu, hukuk sahasındaki birçok sorunumuzun “kavram ve metot bilgisizliğinden” kaynaklandığını anlattı. Kavramlara ve metoda hâkim olmayınca “bilgi yığını” yetmiyor!
Selçuk’un “Özlenen Hukuk, Yaşanan Hukuk” adlı kitabını herkese
tavsiye ederim.
Yine tarafsızlık
Elbette yargının birinci sorunu, hemen bütün mesleklerde olduğu gibi “kalite” sorunudur. Onun için Yargıtay haklı olarak hukuk öğreniminin 5 yıla çıkarılmasını istiyor.
Ama yargıdaki çok vahim bir sorun da belli siyasi konularda “
hakem” gibi değil, bir tarafın “bekçi”si gibi hareket etmektir. Evet, bu görevi
Atatürk vermiştir ama o zaman “kuvvetler birliği” ilkesi geçerliydi, “Parti Devleti”ydi
Türkiye, rejim yeni kuruluyordu...
Türkiye 1950’de demokrasiye geçti. Artık “kuvvetler birliği” suçtur!
Avrupa standartlarını yakalamaya çalışıyoruz. Şehirleşme ve eğitim gibi dinamikler “hakkını talep eden vatandaş” tipini ortaya çıkarıyor. Âşık Veysel’in Ankara’ya girmesini bugün kim yasaklayabilir?!
Artık yargının “tarafsız” olması sadece evrensel adaletin gereği değil, rejimin sağlıklı işlemesi için de zaruridir.
HSYK, ‘kooptatif’ ve ‘kapalı kast’ türü bir yapıya sahip olmayıp “geniş tabanlı” ve terkibinde “çeşitli” bir yapıya sahip olsaydı hem bugünkü tartışmalara konu olmaz, güvenilirlik ve itibarını zedelemeden sürdürürdü... Hem ilk derece mahkemelerinin kararları ile HYSK atamaları arasında kimse bağlantı kuşkusuna düşmezdi.