Dün
Cumhuriyet tarihinin ihracat rekoru kırıldı. "Avrupa'da
kriz var,
Türkiye'nin ihracatı geriler" diyenlere rağmen, 2011'de ihracat geçen yıla göre yüzde 18.2 artarak 134.6 milyar dolar oldu.
İhracatın artışında
Merkez Bankası'nın yüksek
faiz-düşük kur politikasından vazgeçip sıcak paranın girişini azaltmasının büyük payı var. Böylece Türk parasının üzerindeki aşırı değerlenme alınarak
ihraç ürünlerine
rekabet gücü kazandırıldı. İşte bunun sonucunda
Anadolu sermayesinin öncülüğünde ihracat çoğaldı. Anadolu sermayesi gitti, Türkiye'ye yeni ihracat pazarları buldu. Çünkü onlar Asyalı, Afrikalı gelişmekte olan ülkeleri dolaşıyorlar, ihtiyaçları tespit ediyorlar ve o ihtiyaca göre
üretim yaparak satıyorlar. İşte bu çalışkan insanlar sayesinde 2012'nin 148.5 milyar dolarlık ihracat hedefi de gerçek olabilir.
Gelelim
ihracat artışının etkilerine... İhracat artışı üretimi ve büyümeyi hızlandırıyor, istihdamı artırıyor. Türkiye 2011'de artan ihracatın etkisiyle yılın ilk dokuz ayında yüzde 9.6 büyüyerek istihdam rekoru kırdı, 1.7 milyon yeni istihdam yaratıldı. Böylece
refah çoğaldı. Tabii ekonomi büyüyüp refah artınca, bu refah artışından bu ülkenin insanları haklı olarak pay almak istiyorlar.
Peki bu payı nasıl almak gerekiyor? İşte mesele bu! Her şeyden önce refahtan payı hakça almak gerekiyor. Ödemediği
emeklilik
priminin üzerinde bir emekli
maaşı talep ederek, refah artışının yarattığı paraya göz dikmek doğrusu hiç hakça olmuyor. Ama
CHP Grup Başkan Vekili TBMM genel kurulunda esip gürlüyor. "İki
köşe yazarı yazacak diye mi korkuyorsunuz? Artırın maaşlarımızı" diyor. Ve maaş bir gece oylamasıyla meclisteki partilerin tam mutabakatıyla beş bin liradan sekiz bin liraya çıkartılıyor. Ama sonra milletvekili emekli maaşlarına halkın büyük tepkisi geliyor.
Bu tepki üzerine ilk yalpalayan gene CHP'nin genel başkanı oluyor. Daha önce
bedelli yasasının çıkmasını isteyen ama yasa çıkınca tepkiler karşısında gene aynı tutarsızlıkları gösteren CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu, bu kez de kendisinin haberi yokmuş gibi yaparak
emekli maaşı artışından şikâyet etmeye başladı.
Murat Belge Taraf'taki köşesinde, Kılıçdaroğlu'nun bu davranışını, "Biz her durumda bize özgü ararız ya. İşte size bize özgü sosyal
demokrasi" diyerek açıklıyor.
Gelelim milletvekili emekli maaşlarında son duruma... Cumhurbaşkanı Gül, "böyle olmaz" diyerek emekli maaş yasasını kısmen geri çevirdi. Bu defa "milletvekili emeklileri
generaller bizden fazla emekli maaşı alıyor. Bir kuvvet komutanı 5.580 lira emekli maaşı alıyor, biz 5.333 lira alıyoruz" diye sızlanmaya ve artış için kendilerine haklı bir zemin aramaya başladılar.
Oysa milletvekillerimiz bir tek şartla böyle bir
itirazda bulunabilir. O da eğer emeklilik primlerini ödüyorlarsa... O zaman, "biz,
generallerden daha fazla emekli primi ödüyoruz, o halde niye daha az emekli maaşı alıyoruz?" diye itiraz edebilirler. Çünkü her TC vatandaşı ancak ödediği prim kadar bir emeklilik maaşı alabilir.
Bir de tabii eğer generaller, ödedikleri emekli priminden fazla emekli maaşı alıyorlarsa, işte o zaman da generallerin maaşının azaltılması gerekir. Zira aksi bir durum halka ait paranın
gasp edilmesi anlamına gelir. Bütün bu konular nete getirilmeden, mesele böyle tartışılmadan, milletvekilleri kendi emekli maaşlarını generallerin üzerine çıkaramazlar. Çünkü herkes devletten, ödediği emekli priminin üzerinde bir emeklilik maaşı almaya kalkarsa Türkiye batar. Unuttunuz mu? Biz bu filmi daha önce gördük.
Demirel-
İnönü ikilisi eşi benzeri görülmemiş bir popülist politikayla kadınlarda 38, erkeklerde 42 yaş emekliliği getirip sosyal güvenlik sistemini bozmuşlar ve Türkiye'ye feci bir kriz yaşatmışlardı. Dolayısıyla Sosyal
Güvenlik Kurumu'na ödenmeyen prim karşılığında emekli maaşı almaya artık bir son verilmeli.
Bu ülkede de gelişmiş ülkelerdeki gibi unvanlar değil, ödenen primler karşılığında emekli maaşı alınmalı. Yüksek prim ödeyen yüksek, düşük prim ödeyen düşük maaş almalı! Doğrusu budur, diğeri ise düpedüz soygundur.