Anadolu sermayesi, 1980'li yıllarda Turgut
Özal'ın ekonomiyi
rekabete açmasıyla güçlenmeye başladı. Dönemin Başbakanı Özal,
ithal ikamesine dayalı olan dışa kapalı ekonomi
modelini "ihracat önderliğinde
büyüme modeli"ne dönüştürdü. Böylece 1980'de 2.8 milyar dolar olan ihracatımız, 2008'de 134 milyar dolara ulaştı.
İşte bu ihracat artışında Anadolu sermayesi büyük rol oynadı.
Anadolu sermayesi durmadan nasıl büyüdü ve güçlendi derseniz...
Ekonomik model değişikliğinin yanı sıra 1980'den sonra Anadolu'da açılan
yabancı dille eğitim yapan okulların da bu süreçte önemli bir etkisi oldu. Bu okullar sayesinde Anadolu,
İstanbul'un tercümelerine muhtaç olmaktan kurtuldu. Dünya ile doğrudan temas kurmaya başladı, dış pazarlara kendisi ulaştı.
Böylece Anadolu'nun tüccarları ve işadamları, İstanbul sermayesinin bayiliğiyle yetinmeyip kendi memleketlerinde fabrikalar kurdular ve üretime başladılar. Devlet desteğiyle palazlanmış İstanbul sermayesinin karşısına, küresel düzeyde rekabet eden v
e devlet yardımına muhtaç olmayan "sahici bir
ekonomik güç"le çıktılar. Kısacası, İstanbul sermayesinin bir uzantısı olmadılar. Aksine
Türkiye'nin geleneksel büyük sermayesinden her açıdan farklılaştılar.
Sadece ortaya çıkış hikâyeleriyle değil, devletten beklentileri, ülkenin
demokrasi sorunlarına çözüm önerileri bakımından da İstanbul sermayesinden tamamen farklı bir yol izlediler.
İstanbul sermayesi bütçede IMF
vesayeti, siyasette
askeri vesayet ve yargı vesayetini isterken, Anadolu sermayesi halkın seçtiği hükümetlerin kendi bütçelerini yapmasını istedi. IMF vesayetine karşı çıktı. Siyasette de askeri ve yargısal vesayeti reddetti. Tamamen bu ülkenin iç dinamikleriyle gelişen bir sermaye olduğunu her alanda gösterdi. Nitekim referandumda
sivil demokratik anayasayı da savunan onlar oldu.
Taraf'ta
pazartesi günü Neşe Düzel'le yaptığı röportajında, ünlü anayasa hukukçusu Prof.
Ergun Özbudun, Türkiye
toplumundaki sivilleşmeyi, "Artık Türkiye'de iç dinamikler dış dinamiklerin önüne geçti. Demokratik, sivil anayasa talebi halktan geliyor" diye özetliyordu. Özbudun'un da dikkat çektiği Türkiye'de yaşanan bu dönüşümün altyapısını büyük ölçüde Anadolu sermayesi oluşturdu. Statükocu büyük sermaye çevreleri referandumda anayasa değişikliklerine bir türlü "
evet" diyemezken, Anadolu sermayesi, askeri ve yargı vesayetinin kaldırılmasını,
darbe anayasasının değişmesini istedi.
Anadolu sermayesi kendisini İstanbul sermayesinden böylesine ayrıştırırken ve aralarında 180 derecelik fark varken, son günlerde, "Anadolu ve İstanbul sermayesi diye iki tür sermaye yoktur. İstanbul'daki sermaye de Anadolu'dan gelmiştir" gibi tuhaf tespitler yapılmaya başlandı.
Express Dergisi'nin
ocak 2011 nüshasında sayın hocamız Prof. Korkut Boratav, İrfan Aktan'ın "Yeni Anadolu burjuvazisinin ayırt edici bir özelliği var mı?" sorusuna şöyle
cevap veriyor. "Eskiler de zaten hep Anadolu'dan geldi.
Sabancı, Koç nereden geldi? Anadolu sermayesi dedikleri, şu anda tamamen İstanbullu, metropollü bir burjuvazidir" diyor.
Anlayacağınız, "İstanbul ve Anadolu sermayesi yoktur. Hepsinin kökü bir" diyor. Sayın hocamız bizi bağışlasın ama "Hepimiz Oğuzların Kayı boyundanız" demeye benziyor bu. Bu yaklaşıma göre, herkes İstanbul'a Anadolu'dan geldiğine göre, hangi sermayenin ne üreterek, nasıl, ne zaman ve kimin desteğiyle zenginleştiği tamamen önemsiz hale geliyor. Bu bakış açısı, sınıfsal bir
analiz yapma imkânını ortadan kaldırıyor. Üstelik Prof. Boratav söz konusu söyleşide bu analizini, kendisinin solcu olduğunu vurgulayarak yapıyor. Statükocu, devlet yardımlarıyla palazlanmış İstanbul sermayesini, Anadolu sermayesi olarak sunuyor. İstanbul sermayesinin devlet destekli zenginleşmesi, gerçek bir burjuva yaratma süreci olarak sunuluyor.
Boratav'ın, Anadolu sermayesiyle bir tuttuğu statükocu İstanbul sermayesi, olsa olsa "çakma Anadolu sermayesi" olabilir.
Marks bu analizi görse herhalde "Toplumun ve ekonominin diyalektik yoldan analizini bütün kavimlerin solcularına öğrettim; bir tek Türk solcularına öğretemedim. Onlar benim söylediklerimi hep Kemalizm'le ve sınıfsız toplum ideolojisiyle karıştırdılar" derdi.