Haşir'de neler yaşanacak?


Kıyamet ve sonrası, hemen hepimizin hem endişe hem de merak ettiği önemli bir konu. Kıyamet nasıl, ne zaman ve kimlerin başına kopacak? Ardından ne olacak ve diriliş ne kadar süre sonra gerçekleşecek? Bu diriliş anından haşir meydanına kadar geçen zamanda neler yaşanacak? Haşir nasıl cereyan edecek? Mizan, terazi nedir? Sırat nasıl bir yerdir? Cennete kimler gidecek? Şefaat nasıl tahakkuk edecek?... gibi yüzlerce soru ve konu var merak ettiklerimiz arasında. Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde, bunlarla alakalı cevaplar bulmak mümkün. Ama bu cevaplarda hadiselerin cereyanına ait teferruattan daha ziyade o esnada gösterilmesi gereken mü'min tavrı üzerinde duruluyor. O dehşetli zamanlarda kimlerin nasıl bir muameleye tabi tutulacaklarından bahsediliyor. Haşir gerçekleşirken, insanların yalınayak, başı açık ve annelerinden doğdukları ilk günkü gibi diriltilecekleri ve aynı noktaya sevk edilecekleri anlatılıyor mesela. "O gün kişi, kardeşinden, anne-babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. Çünkü o gün herkesin başını aşkın işleri ve endişeleri olacaktır.'' deniyor, Abese Sûresi 34. ayet-i celîlede. Bir hadis-i şerifte, topraktan çıktığımız yer ile hesabımızın görüleceği yer arasındaki mesafe beş yüz senelik bir mesafe olarak açıklanıyor. Bu gerçekten beş yüz senelik bir yol mudur, yoksa insanlar o anın dehşetinden dolayı beş yüz senelik bir sıkıntı mı yaşayacaklar, onu Allah bilir. Ama kesin olan şu ki, o gün çok çetin ve dehşetli bir gün olacak. Güneş insanların tepesine bir mızrak boyu yaklaşıp onların beyinlerini fokurdatacak. O esnada bütün hayatımız bir film şeridi gibi geçecek gözümüzün önünden. Burada bize hatırlatılan, anlatılan her şey düşecek aklımıza birer birer. "Zerre kadar hayrın da zerre kadar şerrin de karşımıza çıkacağını" hatırlayacak ve "Acaba hangi günahlarım, ihmallerim, boşvermişliklerim önüme serilecek" diye tir tir titreyeceğiz. "Anam-babam yakama yapışırlar mı, arkadaşlarım haklarını istemek üzere sıraya geçerler mi, çocuklarım benden neyin hesabını soracaklar, eşim acaba ne diyecek? Komşularım, iş arkadaşlarım, dostlarım, gıybetini ettiğim Müslümanlar, haklarında su-izan ettiklerim beni nasıl yakamdan tutup sarsacaklar? Ya bir de herkesten gizli işlediğim günahlar! Onlar da yüzüme çarpılırsa herkesin içinde? Ben ne yaparım o zaman, nasıl bakarım onca insanın yüzüne!" endişesi bütün benliğimizi kaplayacak ve çaresiz, sergerdan bir şekilde ipinden kopmuş tesbih taneleri gibi oradan oraya koşacağız ama iş işten geçmiş olacak. Aklımıza gelen her şey başımıza da gelecek ve biz, endişesini taşıdığımız her şeyi bir bir yaşayacağız. O endişe ve korkuyla etrafımıza bakınırken kendimizi bir anda "huzur"da bulacağız. Hz. Âdem'den kıyamete kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberler ve ümmetleri, insanlığın bütün tabakaları, hepsi bir arada o büyük "yüzleşmeyi" yaşamak üzere toplanacaklar. Birbirimizle yüzleşeceğiz orada, kendimizle de yüzleştiğimiz gibi. Ama esas yüzleşme Rabb,imizle olacak. En dehşetlisi o olacak. Bizi ta ilk günden beri koruyup kollayan, bize olan itimadını "halifelik" unvanıyla taçlandıran Yüceler Yücesi Rabb,imiz'e ne diyeceğiz? Şeytanın bütün meydan okumalarına karşı, bizi sıyanet eden, "mahlûkatın eşrefi ve ekremi" olarak yaratan Rahmeti Sonsuz'a nasıl hesap vereceğiz? İyi insanlar olmamız, yüklediği misyonu kusursuz yerine getirip şeytanın ağzının payını vermemiz için ilk insandan beri bizi rehbersiz, kitapsız bırakmayan Yüce Yaratıcı'nın huzuruna ne yüzle çıkacağız? Neyi ileri süreceğiz mazeret olarak? Kendimizi neyle müdafaa edeceğiz? Ahireti dünyaya sattığımızı nasıl itiraf edeceğiz? Küçücük dünya menfaatleri için birbirimizi yediğimizin izahını nasıl yapacağız? Bütün bu endişeler beynimizi kemirirken, o halet-i ruhiye ile "huzur"da toplanacağız. Bir anda Yâsin suresi 58. ayette anlatıldığı gibi "Rabb-i Rahîm'den selâm!" nidasını işiteceğiz. O esnada şeytan dâhil herkes ümitlenecek ve "Acaba hepimizin affına ferman mı geliyor?" diyeceğiz. Ama hemen ardından gelen ayet-i kerîmede buyurulduğu gibi "Ey mücrimler, siz ayrılın bakalım şöyle! (Bu selam size değildi!)" nidasını işitecek ve orada büyük gerçekle yüzleşmeye başlayacağız. Peki, o günün bahtiyarları kimler olacak? Onu da önümüzdeki hafta yine Efendimiz'in dilinden anlamaya çalışalım.
<< Önceki Haber Haşir'de neler yaşanacak? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER