Elimdeki kitabın adı bu... Yazarı,
iş dünyası ve siyasetin tanıdık siması; Cem
Kozlu... Bu bir kitap
tanıtım yazısı değil.
Sinan Özedincik'in Monako'daki
Grand Prix üzerinden aktardığı öykü,
Avrupa kapısında oyalanırken neyi abarttığımız ve neyi kaçırdığımızı göstermesi açısından bana ilginç geldi. Cem Kozlu da zaten AB gerçeğiyle yüzleşme gereğini, büyük fotoğraftan aktarıyor bizlere...
Bu, AB karşıtlığını değil, aksine AB adaylığı ve kapısında bekletilmenin alternatif
maliyetlerini vurguluyor. Cem Kozlu'nun sorusundan hareketle, kendi hayatımda iz bırakan kendi Avrupa sürecimi sorguluyorum.
Bize önerilen
Kopenhag ve Maastricht kriterlerine bakalım. Aklı başındaki herkes, bu kriterlerin sunduğu yüksek
yaşam standardına karşı çıkmıyor zaten..
Tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok söylenmesi değil bu!.. Düpedüz bir fayda/maliyet analizinden bakınca dahi görünen; AB şartlarının, "asgari standart" olacağıdır. Ancak bu sağlandığında
Türkiye, AB'nin üzerine "
Ankara Şartları" koyabilecek. Tam da bu noktada Monako'nun daracık alanda oluşturduğu inanılmaz verimi sorgularken, gidişatımızın iyi ama hızın yetersiz olduğunu fark ediyorum. Gerçi Serpil Timuray'ın global şirket ağında gösterdiği performans ya da benim "kozmokrat" dediğim küresel yöneticilerin örneklerinden Cem Kozlu'nun tırmanma koridoru, AB ötesi standart oluşturma iddiamızın pekala hayata geçebileceği işaret ve müjdesini taşıyor.