Libya kan gölü. Ülkede tam bir
iç savaş görüntüsü var. Bazı
bölgelerde silahlı
muhalif gruplar kendi otoritesini ilan etti.
Kaddafi güçleri bazı şehirleri almak için
uçak ve tanklarla saldırıyor, muhalifler bu saldırıları püskürtüyor. Kısacası tam bir
kaos ve anarşi söz konusu.
Kaddafi’nin çılgınca ve barbarca davranışları her şeyin rayından çıkmasına neden oldu. ABD’yi asıl rahatsız eden de bu.
Tunus ve
Mısır’daki gibi olsaydı ABD tüm süreci desteklerdi ve açıktan müdahale etme ihtiyacını da duymazdı. Ancak şimdi işler tamamen çığırından çıkıyor ve iç savaşın ardından kimin başkente oturacağını kestirmek mümkün olmuyor. Ortada üç tehlikeli seçenek var:
1) Anarşi ve şiddetin süreklilik kazanması,
2) Libya’nın bir türlü sonu gelmeyen
Somali benzeri aşiretler savaşına sürüklenmesi,
3) Çatışmaların sonunda Batı karşıtı grupların iktidara gelmesi,
Seçeneklerin üçü de Batı için ‘
ölümlerden ölüm beğen’ türünden. Çünkü seçeneklerin her birinde petrol akışı da, İsrail’in güvenliği de, diğer Batı çıkarları da tehlikeye düşüyor.
Bu noktada denebilir ki “Kaddafi de Batı karşıtıydı.” Doğru, Kaddafi söylem düzeyinde ve bazı ‘çılgın eylemleri’nde Batı karşıtıydı. Ancak 30 milyar dolarını ABD’de tutacak kadar da Batı sisteminin bir parçasıydı ve son dönemde oğulları ve kendisi Libya’nın tüm servetini Batı’nın emrine amade hale getirmişti. Kısacası şu anki kaostan Batı için Kaddafi’yi bile aratacak bir iktidarın çıkmaması gerekiyor. Başka bir deyişle Batı’nın asıl kaygısı insani kayıplardan çok, Kaddafi sonrasında Libya’da iktidarı kimin ele geçireceğine dönük.
Kaddafi’den de Kötüsü
Biz bu satırları yazarken
Amerikan savaş gemileri dünyanın en büyük petrol üreticilerinden Libya’ya doğru yol alıyordu. 6.
Filo Libya açıklarında. Barry destroyeri
Akdeniz’e açılmak için Süveyş’i geçmek üzere, uçak gemisi Enterprise yine Libya yolunda. Binlerce askeri taşıyan Kearsarge ve Ponce çıkarma gemileri de Libya’ya doğru sefer alıyor. Amerikalılar Libya’da uçuşa
yasak saha oluşturmaktan bahsediyorlar. Bayan
Clinton savaş dahil hiçbir seçeneği dışlamadıklarını söylüyor. Londra’dan da benzeri açıklamalar geliyor. Her iki
ülke kendi basınlarına NATO müdahalesinin mümkün olduğunu yazdırıyorlar.
Peki, Libya’nın şu anda asıl ihtiyacı bir
askeri müdahale mi? HAYIR. En azından şimdilik kocaman bir hayır. Yapılabilecek pek çok şey var, ama bu listede ABD veya NATO’nun askeri müdahalesi en sonda yer alır. Libya’nın (ve
Ortadoğu’nun) başına Kaddafi’den daha kötü bir şeyler gelecekse bu ABD müdahalesi olabilir.
Irak ve
Afganistan bunun açık örnekleriyle dolu. ABD’nin kurtardığı bir Libya’nın onlarca yılda bile kendisine gelebilmesi mümkün değildir. Ayrıca girdiği yerden çıkmayan ABD, Libya’ya bir oturursa
Cezayir, Mısır, Tunus,
Kuzey ve Orta
Afrika ile güney Akdeniz daha fazla terörize olur.
Tüm bunların ötesinde
Başbakan Erdoğan’ın olası bir NATO müdahalesine dönük sert tepkisi ve Fransa’nın askeri müdahale konusundaki isteksiz tavırları ABD ve İngiltere’nin bu konuyu diğer NATO müttefikleriyle yeterince konuşmadıklarını gösterir ki, bu da kabul edilebilir bir tavır değildir. Obama,
Bush döneminden farklı olarak uluslararası toplumun desteğini almadan yeni bir askeri maceraya atılmamalıdır. Eğer o da tek başına Ortadoğu’ya dalacak olur ise bunun ABD ve bölge üzerinde ölümcül etkileri olur.
***
ABD askeri müdahalesini yararlı bulmamakla birlikte, Kaddafi güçlerine karşı hava saldırılarının yakın olduğunu kabul etmek gerekiyor. Eğer belli bölgeler havadan vurulur ve uçuşa yasak bölgeler oluşturulmaya başlanırsa ‘Ortadoğu
halk devrimlerindeki ABD sosu’ daha bir belirgin hale gelecektir. Bundan en büyük kazancı ise şiddette eğilimli dinci akımlar sağlayacaktır. Kısacası ABD gemileri Kaddafi üzerine bombalar yağdırırken, diğer taraftan
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide benzeri örgütlerin de yeni tohumlarını bölgeye atmış olacaklar.
***
Son olarak
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Libya’ya olası bir müdahaleye yeşil ışık yakması önemli bir gelişme. CHP uzun bir aradan sonra ABD ile aynı dili kullanıyor. Hatırlayacaksınız Kaddafi’den hiç bir eksiği olmayan, hatta diktatörlük açısından fazlası olan
Saddam Hüseyin’e karşı ABD müdahalesine en çok karşı çıkanlardan biri de CHP’ydi. Şimdi ise Sayın Kılıçdaroğlu,
Hillary Clinton’la aynı söylemi paylaşıyor. Başbakan Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun bu konuda birbirinden farklı mesajlar vermesinin hiç şüphesiz içeride ve dışarıda önemli etkileri olacaktır.