Kanal İstanbul


Kanal İstanbul projesi hem Türkiye’de, hem de dünyada büyük bir heyecan uyandırdı. Zaten bu tür projelerin temel hedeflerinden biri de budur: Heyecan uyandırmak... Dünyanın en büyük binası, en uzun köprüsü ya da tüneli gibi devasa projeler o milletin kendisine yeniden inanmasını sağlarken, dış dünyada da o ülkenin imajını güçlendirir, hayranlık uyandırır. Bu açılardan bakıldığında proje daha uygulanmadan işlevini görmeye başladı bile... Projenin bir diğer olumlu yönü ise istihdam oluşturma gücü. İnşaatı büyük oranda yerli kaynaklarla ve insan gücüyle yapılabilecek türden. Dış finansman mutlaka olacaktır, ancak Kanal İstanbul kendi finansmanını da oluşturma kapasitesine sahip. Projeye henüz başlamadan fiyatların belli bölgelerde astronomik bir hızla yükseldiği dikkate alındığında, Kanal İstanbul’un yapıldığı bölgeye büyük bir değer katacağı, ülke insanının zenginleşeceği rahatlıkla anlaşılıyor. Ürettiği bu zenginlik projenin kendinden sermayesi adeta. İstanbul’un yükünü hafifletebilir Kanal İstanbul’un gerçekleşmesi halinde İstanbul’a en az bir İstanbul daha eklenecek. Nüfusun 30 milyonu bulacağını iddia edenler bile var... 30’u bulur mu bilemiyorum, ancak hızlı nüfus artışı trafik, çevre kirliliği ve diğer sorunları da beraberinde getirecektir. Ancak İstanbul’un, üstelik de mevcut halinin çok ötesinde genişlemiş bir İstanbul’un böyle bir yükü kaldıramayacağı iddialarını doğru bulmuyorum. Önemli olan zamanında ve doğru projeler üretebilmek. New York nasıl kaldırıyorsa, İstanbul da öyle kaldıracak nüfus yükünü. Aslına bakarsanız Kanal İstanbul projesi bir yönüyle yükü arttıracak gelişmelere sebep olurken, diğer taraftan İstanbul’un yükünü hafifletebilir de. Çünkü proje İstanbul’un ağırlık merkezini kaydırıyor. En azından merkez sayısını arttırıyor. Böylece nüfus da, etkinlikler de dar bir bölgede yoğunlaşmaktan kurtulabilir. Bu anlamda Yeni İstanbul’u daha iyi planlayabilir isek, bugünkü İstanbul’u da kurtarabiliriz. Örneğin Kanal İstanbul’un kazıları daha bitmeden kentin bu bölgesinde neredeyse her sokaktan yürüme mesafesinde ulaşılabilen yer altı/üstü metro hatlarını inşa etmek gerekir. Aynı bağlamda yollar ve bağlantıları, şehir daha fazla kalabalıklaşmadan planlanabilir. Zaten İstanbul’un bugün yaşadığı sorunların büyük bir kısmı şehrin kalabalık nüfusu kaldıramamasından değil, onlarca yılın plansızlıklarından ve yatırım eksiklerinden kaynaklanmaktadır. Yeni kanal ile birlikte İstanbul 3 ayı kısma ayrılmış olacak. Belli teşvikler ile bunlara ayrı görevlerin verilmesiyle İstanbul’un şu anki kaotik halinde de iyileşmeler yaşanabilir. Böylece İstanbul ‘her şey her yerde’ görünümünden de kurtulacaktır. Bunun için de şimdiden planların yapılması, konut, finans, alışveriş gibi temel sektörlerin yerlerin belirlenmesi gerekir. İstanbul, bölge şehir oluyor Görünen o ki Kanal İstanbul projesi sadece bir İstanbul projesi değil. Bu projenin de etkisiyle İstanbul bir şehir olmaktan çıkıyor ve bir ‘bölge şehir’ haline geliyor. Tekirdağ ve Kocaeli bu süreçte İstanbul’un yan mahallelerine dönüşecek. Hatta Edirne ve Çanakkale bile İstanbul’un uzak mahalleleri gibi olacak. Marmara’nın güney kıyılarını da buna eklemek gerekir. Başka bir deyişle tüm Marmara Bölgesi’ni İstanbul merkezli olmak üzere bir bütün olarak düşünmek gerekecek. Bu bağlamda ulaşım, çevre, eğitim ve diğer konuları da bu yeni gerçeğe göre planlamak gerek. Kısacası Kanal İstanbul projesi Marmara’nın tamamının çehresini değiştirebilecek bir tetikleyicilik gücüne sahip.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER