28
Şubat 2007’de
Ordu sivil idareye bir kez daha
darbe vurup, yönetimi fiilen ele geçirdiği zaman daha çok imam hatip liselerini ve
Kuran kurslarını
hedef aldı. Rejimin tehlikede olduğunu iddia eden
generaller, Kuran kurslarını fiilen çalışamaz hale getirdiler. Diğer taraftan imam hatipleri bir anda kapatmak zor olduğundan, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçme kararı alındı ve böylece imam hatiplerin orta kısmı tamamen ortadan kaldırılmış oldu. Fakat bu da yeterli değildi, lise kısmı da tamamen yok edilmeliydi. Bu maksatla bu okulların mezunlarının üniversiteye girememesi için özel önlemler alındı.
İmam hatip mezunlarını diğerlerinden ayıramayan 28 Şubatçılar “kurunun yanında yaş da yanar” mantığıyla tüm meslek lisesi mezunlarının önüne
katsayı engelini çıkardılar. Yeni sisteme göre meslek lisesi çıkışlılar neredeyse tüm soruları eksiksiz çözseler dahi iyi okullara giremezlerdi.
28 Şubat’ın çarpık anlayışı sonucu en iyi ortaokullar kapandı, meslek liseleri de üniversite sınavını kazanma ümidi olmayan, motivasyonları kırılmış gençlerle doldu. Bu şekilde güya imam hatip mezunlarının tıp, hukuk gibi bölümlere girmesi engellenmek isteniyordu, ancak olan tüm Türkiye’ye oldu. Ülke ekonomisi bir yandan işsizlikten kırılırken, diğer taraftan ara
eleman yetiştiren meslek okullarına vurulan darbeler nedeniyle
iş dünyası da
işçi bulamamaktan şikâyetçi hale geldi. Kısacası 28 Şubatçıların “kurunun yanında yaş da yanar” anlayışı sadece onların hasımlarını değil, tüm Türkiye’yi yaktı.
***
Elbette 28 Şubat zorbalığının tek kurbanı eğitim kurumları olmadı: Terzisinden kasabına, avukatından siyasetçisine kadar neredeyse tüm nüfus fişlenmeye başlandı. İhbarcılık vatanseverlik haline getirildi. Gümüş yüzükler takibe alındı,
bıyık şekilleri istihbarat raporlarına girdi, eşlerin etek boyları ölçüldü.
Askeriyede ve sivil bürokraside sırf karısının başı açık mı diye, memur
alkol alıyor mu diye kokteyller düzenlendi. Trajik-komiktir ama, o dönemde bu şekilde
terfi almış pek çok asker ve memur vardır. Elbette bu ‘kriterleri’ yerine getiremediği için askeri okullardan atılan, beklediği terfileri alamayan, yoğun bir
mobbing (yıldırma) ile istifaya zorlanan pek çok liyakatli insanımız da vardır.
***
Eğitime dönecek olur isek, ilginçtir eğitimde 28 Şubat’ı bitiren uygulamaları ortadan kaldıran, geçmişte generallerin önünde
selam duran YÖK olmuştur. YÖK, Prof. Dr. Yusuf
Ziya Özcan’ın önderliğinde 28 Şubat tabutuna en önemli çivileri çakan kurum oldu:
Öncelikle üniversitelerde kılık
kıyafet yasağı ilkelliğine Başkan Özcan’ın dâhiyane buluşu son verdi. Hiçbir yasaya veya
Anayasa ilkesine dayanmayan bu ilkellik siyasete hiçbir yük oluşturmadan,
ülkeyi gerip kutuplaştırmadan ve Anayasa-yasa değişikliği gerektirmeden fiili olarak sona erdirildi. Bugün Türk üniversiteleri de, tıpkı
Avrupa ve ABD üniversiteleri gibi öğrencilerinin kıyafetleriyle uğraşmıyor. Bu konuda yasal güvencelere hala ihtiyaç var, bu doğru. Ancak kıyafet serbesti konusunda yakın gelecekte yapılabilecek her türlü yasal
düzenleme için gerekli toplumsal zemin YÖK’ün başarılı uygulaması ile hazırlanmış oldu.
YÖK’ün 28 Şubat kararlarına son noktayı koyan bir diğer adımı ise geçtiğimiz hafta geldi. YÖK, generallerin zoruyla getirilen katsayı engellerini adım adım kaldırmıştı, geçen hafta katsayı farkı tamamen eşitlendi.
Yusuf Ziya Özcan Hoca, “bu kararla fırsat eşitliğine aykırı bir uygulamayı sonlandırdık” diyor.
Hayır, bu kararın önemi sadece bununla sınırlı değil. Geçmişte baskının ve vesayetin sembolü olan YÖK, son kararıyla sadece gençleri sevindirmekle kalmadı, aynı zamanda 28 Şubat tabutuna esaslı bir çivi daha çakmış oldu.
Umarız
Danıştay zamanın ruhuyla ve toplumsal beklentiler ile çelişerek çakılan çiviyi geri çıkarmaya çalışmaz.