İşte Kılıçdaroğlu ile Demirel'in benzerliği

Bugün CHP'de ortaya çıkan şey Demirel'in suretlerinden sadece biridir. Kılıçdaroğlu da Demirel'in kırk yıl önceki popülist ve Makyavelist yüzünü temsil etmektedir.

İşte Kılıçdaroğlu ile Demirel'in benzerliği

Prof. Dr. ÖMER ÇAHA / Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi [STAR GAZETESİ- AÇIK GÖRÜŞ] Demirel'in CHP ile ittifakı son günlerde siyasetin ve medyanın gündemini işgal etmiş durumda. Neden böyle bir ittifak? Ya da böyle bir ittifak sürpriz mi? Bu soruların cevabını son otuz yılda ortaya çıkan Türkiye tablosuna ve bu tablo içinde siyasetin aldığı şekle bakarak bulabiliriz. Bilindiği gibi 12 Eylül yönetiminin tasfiye ettiği Demirel 1987 referandumuyla birlikte yeniden siyasete dönmüştü. Demirel siyasete, “ihanete uğramışlık” duygusuyla yaralı biçimde dönüş yapmıştı. 1991 seçimlerinde Başbakanlığa yürüdüğü güne kadar bu bakımdan hırçın ve Özal açısından yıpratıcı bir siyaset güttü ve nihayetinde de emeline ulaştı. Özal'a karşı sürdürdüğü on yıllık mücadelenin sonunda önce Başbakanlık koltuğuna, ardından da cumhurbaşkanlığı koltuğuna uzandı. Özal'a karşı operasyon Demirel'in bu yolculukta amaçladığı yerlere gelmesi tek başına onun başarısı mıydı? Sanıyorum Demirel'in bugün konuşulan CHP ile ittifakının cevabı bu soruda gizli. Unutmayalım ki, Özal'ın siyaset sahnesine çıkışıyla birlikte ‘eski Türkiye'den yana olanlar ciddi bir ‘pozisyon kaybı'na uğradılar. Bu pozisyon kaybını daha önce CHP, Demokratların ortaya çıkışıyla birlikte yaşamıştı. Demokratlar, millete vurgu yapan siyasetleriyle halk ve milli egemenlik söylemi üzerinden işgal ettiği alanı CHP'nin elinden alınca CHP o gün bugündür kaybedilmiş pozisyon arayışını sürdürüyor ve bugün hala tam olarak bulabilmiş değildir. CHP'nin bir yandan 1950'den itibaren Atatürkçülüğü tepkisel ideolojik bir referansa dönüştürmesinin, bir yandan da kendisini 1960'tan sonra solda konumlandırmasının arkasında esas olarak bu pozisyon kaybı yer almaktadır. Demirel'in Özal karşısında kaybettiği pozisyon neydi? Özal her yönüyle siyasete yeni bir vizyon, yeni bir söylem ve yeni bir anlayış katarak Türkiye'yi bir yandan bir Soğuk Savaş ülkesi olmaktan çıkaracak zihniyetin temelini attı, bir yandan da Demirel'in elindeki hayali “köylü, esnaf, işçi” kesimini aldı. Unutmayalım ki Demirel Menderes sonrasında ‘derin devlet' denen varlık tarafından Adalet Partisi'nin başına bir nevi bir operasyon sonucunda getirilip kondurulmuş bir liderdi. Adalet Partisi'nin, Demirel öncesinde hazırlanmış olan Parti Programı, Cumhuriyet Türkiyesi'nde gelmiş geçmiş parti programları içinde en kapsamlı ve en vizyonel parti programıdır. Bugün bile bu parti programının ufkunu, entelektüel ve felsefi derinliğini yakalamış bir parti programı daha ortaya çıkamamıştır. Bu, Demokratların birikiminin bir sonucuydu. Ne var ki, Demirel Adalet Partisi'nin başında siyasete girdiği andan itibaren bu parti programını bir kenara bıraktı ve yüzeysel, vatan, millet edebiyatı üzerine kurulu bir hat üzerinden siyasetini yürüttü. Bu siyaset tarzı, öteden beri CHP'den dayak yemiş geniş kesimleri 1980'lere kadar ikna etmeye yetebildi. Ancak Özal ile birlikte yüzünü dış dünyaya çevirmiş, üretimin, yatırımın, ticaretin ve paranın yanı sıra özgürlüklerin, insan haklarının, demokratik değerlerin önemini yaşayarak hisseden, kavrayan yeni bir toplum doğmuş oldu. Bu toplum rejimden çok insan hakları ve özgürlüklere; vatan, millet Sakarya edebiyatından çok reel somut politikalara; içine kapanık bir ülke olmaktan çok etrafındaki barikatları yıkarak dış dünyaya uzanmak isteyen bir toplum oldu. İşte bu yeni toplumda eskiden beri devam etmekte olan dengeler alt üst oldu, eski konumlar değişti, eskiden itibar gören değerler yerini yeni değerlere bırakmış oldu. Kısaca Özal yeni bir Türkiye'nin temelini attı ve bu yeni Türkiye'de ne Demirel gibi popülist, Makyavelist siyasetçilere; ne de derin ilişkiler ağı üzerinden iktidar mücadelesi veren güçlere yer vardı. Derin Demirel! Makyavelist Demirel ve arkasındaki gücünü, derin ilişkiler ağının görünmeyen boyutunu, bunun meşru zemindeki sureti olan CHP ve MHP'yi ve bunların kulvarında yürüyen tüm unsurları üst üste koyarsanız ortaya “eski Türkiye” manzarası çıkar. Bu manzaranın ittifaka dönüştüğü ilk eylem Özal'ın tasfiyesi çabası oldu. Özal'ın ortadan kaldırılmasıyla bu çaba sonuçlandı. Ancak Özal'la birlikte ülkeyi de yeniden eski Türkiye'ye dönüştürmek gerekiyordu. İşte 28 Şubat süreci bunun için başladı. 28 Şubat 1997 senesinde değil, 17 Nisan 1993 yılında, Özal'ın öldüğü gün başladı. Bu sürecin merkezinde görünürde Refah Partisi ile Tansu Çiller'li DYP vardı. Ancak unutmayalım ki, bu operasyon Özal'ın getirdiği Türkiye'ye karşı yapılmış bir operasyondu; başında da Demirel vardı. Demirel'in oturduğu Çankaya bu süreçte sürecin bir parçası değil, bizatihi komuta merkezi konumundaydı. Amacı Özal'ın damgasını taşıyan yeni Türkiye'yi eski günlerine geri götürüp kaybedilen pozisyonları, konumları yeniden elde etmekti. Ancak yukarıda ifade ettiğimiz gibi yeni Türkiye'de konumlar, pozisyonlar geri dönülmez biçimde değişmiş; Türkiye soğuk savaş dönemi ülkesi olmaktan çıkıp bir küresel aktör haline gelmiştir. Sağcılıkla solculuk, ilericilikle gericilik, değişimcilikle muhafazakarlık, kentlilikle ile köylülük arasındaki barikatlar erimiş; onun yerine eski Türkiye ile yeni Türkiye arasında derin bir fay hattı açılmıştır. Yukarıda zikredilen kimlikte insanları fay hattının iki yanından birinde görmek artık çok mümkündür. Kabul etmeliyiz ki eksiğiyle, hatasıyla, günahıyla AK Parti, Özal'ın bıraktığı sancağı bugün için elinde taşıyan partidir ve yeni Türkiye'nin ana aktörü durumundadır. Yeni Türkiye'nin sarmaladığı değerleri savunan, bunları yaşamak isteyen kesimlerin bu parti etrafındaki ittifakı bu bakımdan tesadüf değildir. Siyasetin binbir sureti Eski Türkiye'nin siyaset sahnesindeki suretine gelince: Hiç kuşkusuz bu sureti taşıyan partilerden biri CHP, biri de MHP'dir. Demirel sadece CHP ile değil, aynı zamanda MHP ile de ittifak içindedir. Ancak ideolojik rengi ağır bastığı için Demirel'in buradaki görüntüsü net olarak gözükmüyor. Oysa CHP ideolojik gömleğini şimdilik bir kenara bırakıp “yeni CHP” söylemine yönelince Demirel'in bu partideki varlığı olanca çıplaklığıyla ortaya çıktı. Ama CHP'de ortaya çıkan şey Demirel'in suretlerinden sadece biridir. Kılıçdaroğlu Demirel'in kırk yıl önceki popülist ve Makyavelist yüzünü temsil ediyor. Demirel'in diğer yüzü ise Baykal ve ekibinin tekelindeki “eski CHP” ile hayat buluyordu. Bunun en az yirmi yıl böyle olduğunu söyleyebiliriz. Bu bakımdan Demirel ile CHP arasındaki ittifak yeni değildir. Yeni olan şey, bu ittifakın suretlerinden birinin Kılıçdaroğlu denen bir siyasetçiyle netlik kazanmış olmasıdır. Bugün CHP genel Başkanlığı koltuğunda Kemal Kılıçdaroğlu'nu değil Demirel'in kırk yıl önceki birkaç gömlek düşük bir suretini görüyoruz. CHP'de Demirel'in hangi suretinin devam edeceğini ise seçimlerden sonra göreceğiz. Emri hak vaki bulup aramızdan ayrılsa bile, Demirel'in siyaset tarzı CHP'nin yakasından kolay kolay düşecek gibi gözükmüyor. Tıpkı Özal'ın siyaset tarzının yeni Türkiye'yi omuzlayan partilerin yakasını bırakmadığı gibi. [email protected]
<< Önceki Haber İşte Kılıçdaroğlu ile Demirel'in benzerliği Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER