2009 yılında binde 6 küçülerek 58 trilyon dolara gerileyen dünya ekonomisi 2010'da yüzde 5'e yakın büyüyerek
kriz öncesindeki büyüklüğünün de üzerine çıktı.
(Grafik 1) Bu bağlamda artık dünya ekonomisinin bu şiddetli krizi geride bıraktığını söylemek mümkün. Ama hâlâ her şeyin başı olan işsizlik çok yüksek. Bunu düşürmek için gelişmiş ülkeler ekonomilerine
destek vermeye devam edecekler. Artık
bütçe tarafında sınıra geldikleri için destek bundan sonra para politikaları üzerinden sürdürülebilecek. Yani ekonomilerindeki likiditeyi, her şeyin başı olup bugün hâlâ yüksek olan işsizlik makul seviyelere inene kadar
ucuz ve bol tutacaklar.
Yan etkilere dikkat
Ne var ki, bu ucuz ve bol likidite dünyanın birçok yerinde ve farklı finansal piyasalarda da mal/
hizmet fiyatları ile varlık fiyatlarını yükseltiyor. Çünkü global finansal entegrasyon sayesinde getirisi (ve riski) daha yüksek olan emtia
piyasaları ile gelişmekte olan ülkelere (GOÜ'lere) dağılıyor. Geçmişteki benzer örneklere bakanlar aşağıdaki
senaryodan endişe duyuyorlar:
Global likidite uzun süre bol ve ucuz olacak; çünkü merkez bankaları geleceğe bakmaktansa geriye bakıp birikmiş stokların ve yüksek işsizliğin yeni bir krize sebebiyet verebileceğini düşünerek para politikalarını sıkamayacaklar,
Bol ve ucuz likidite emtia piyasaları ile gelişmekte olan ülkelere akacak (çünkü oralarda
ekonomik ve finansal potansiyel ve getiri daha fazla),
Bu, GOÜ'lerde mal/hizmet fiyatlarında ve varlık fiyatlarında (spekülatif balon) enflasyonu artıracak,
Bir süre sonra her iki enflasyonun da kendisini göstermesiyle gecikmiş olduğunu gören merkez bankaları hızla (ve panikle) likiditeyi geri çekmeye çalışacaklar,
Hızla azalan likiditeyle
faizler yükselecek, şişmiş emtia fiyatları ve GOÜ piyasaları hızla düşecek ve yeni bir kriz yaşanacak.
Emtialara dikkat ama GOÜ'ler sağlam...
Senaryo inandırıcı, çünkü emtia fiyatları ile gelişmekte olan ülkelerde yerel piyasalar düzenli bir şekilde yükseliyor. (Grafik 2)
Emtia tarafına dikkat edilmeli. Çünkü bu regüle edilmeyen piyasalarda sürü etkisi çok etkili. Faiz, kira, temettü gibi uzun vadeli yatırımcıları cezbeden
taşıma getirisi yok. Buralara yatırım ya aşırı risk senaryolarından kaçınma ya da ciddi
sermaye kazancı elde etme amaçlarına dayanır. O nedenle fiyatların daha fazla yükselebileceği beklentisi bittiğinde düşüş de hızlı olur. "Sürü etkisiyle" ortaya çıkan hızlı çıkışların sonralarında yine aynı sürü etkisiyle hızlı gerilemeler görülebilir. Genellikle spekülasyon güçlü ekonomik
büyüme dönemlerinde arzın güçlü talebe eşlik edemeyeceğini öngörerek pozisyonunu alır. Bugün de eskiden bu piyasalarla ilgilenmeyen birçok kurumsal yatırımcının artık portföylerinde emtialara yer verdiklerini ve teknoloji sayesinde gelişen ürünlerle yatırımların
küçük yatırımcılara kadar indiğini görüyoruz. Arz kısa vadede esnek olmadığı yani hemen talebi karşılamak için emtia üretilemeyeceği için fiyatlar hızla yükselir.
Ama artan fiyatlar daha maliyetli yeni üretimleri tetikler ve arz bir süre sonra hızla artıp talebi yakalar. Zaten talep de yüksek fiyatlarla biraz zayıflamış olur. Bugün de petrol fiyatları yeterince yükselince karanın çok altında veya çok açık denizde ve derinde maliyetli üretimlerin mantıklı hale geldiğini ve yatırımların yapıldığını görüyoruz. Arz artınca da fiyatlardaki
baskı azalır ve sürü etkisi bu sefer tersine çalışmaya başlar. O nedenle emtia tarafına dikkat edilmesi gerekir.
Bazı GOÜ'ler önemli emtia üreticileri olduğu için emtia fiyatlarındaki sıkıntı GOÜ'leri de olumsuz etkileyebilir ama yine de GOÜ tarafında endişeler yersiz.
Öncelikle GOÜ'lerin ciddi bir kriz tecrübeleri var ve ülkelerine gelecek dövizin ne tür sıkıntılar oluşturabileceğini gayet iyi biliyorlar. Bugünden
tedbir alıyorlar. Sermaye kontrollerini korkmadan cesurca kullanıp sermaye girişini elekten geçirerek mümkün olduğunca uzun vadeli ve üretime (katma değer artışına) yönelik olmasına çalışıyorlar. Bu kontroller sayesinde mal ve hizmet enflasyonun ikincil etkilerine karşı faiz kararlarını daha kolay verebiliyorlar. Sermaye kontrolleri yerel faiz ile döviz faizinin arasını dolduruyor.
Ayrıca bu döviz girişinin ana kanalı olan bankacılık sektörlerine çok dikkat ediyor ve sermaye yeterlikleri izin verdiği ölçüde büyümelerine izin veriyorlar. Ayrıca 1997
Asya, 1998
Rusya, 1999 ve 2003
Brezilya, 2001
Arjantin ve
Türkiye krizlerinde bu ülkelerin bankacılık sistemleri ciddi bir yeniden yapılanma ve tamirat sürecinden geçtiler. Çin'de de çok düzgün bir regülatör var ve Politbüro'yu ikna edip kamu bankalarının sermayelerinin sürekli desteklenmesini sağlıyor.
Ve en önemlisi, GOÜ'lerin artık sermaye çıkışlarına dayanabilecekleri büyük döviz
rezervleri var. Rezervleri uzun süredir yükseliyor. (Grafik 3) 1998 yılında rezerv yetersizliği nedeniyle diz çöken Rusya, 2009 krizinde yeteri kadar döviz rezervi olduğu için çok daha fazla bir döviz talebi olduğu halde sıkıntı yaşamadı. Bugün Çin 3 trilyon dolar döviz rezervi seviyesine ulaştı ve bununla ekonomisindeki bazı çarpıklıkları düzeltecek kaynak gücüne sahip (kamu bankalarına sermaye aktarmak gibi).
Döviz rezervlerini büyütmede en geri kalan ülkelerden biri Türkiye. Zaten öyle olmasaydı,
rating şirketlerinin bakıp karar verdiği rasyolar çok daha olumlu olacak ve cari denge açığına yönelik yersiz endişeleri törpüleyecekti.
Son olarak da GOÜ'lere giden sermaye endişelenildiği kadar spekülatif amaçlı değil. Gelişmiş ülkeler ekonomik ve finansal aktivitenin giderek bu tür ülkelere kaydığını görerek uzun vadeli düşünüyor ve ona göre sermaye aktarıyorlar. Amaç, bu sefer sadece oralardaki bakir piyasaların hızlı yükselişlerinden, finansal getiri kapkaçından veya o
bölgelerdeki ucuz işgücünden faydalanıp kendi piyasalarına ihracat yapmak değil.
Araştırma ve geliştirme birimlerini buralara kaydırıp bu bölgede ürettiklerini yine giderek büyüyen bu bölge pazarlarında satabilmek. O nedenle GOÜ'lere yönelik ilgi bu sefer beklenenden çok daha uzun sürecek. Bu aşamada bundan endişelenmek yerine faydalanmak daha doğru bir strateji.