Dünya artık sadece ABD ve Avrupa değil...


Son günlerde finansal piyasaları umutsuzluğa sevk eden sebep, gelişmiş ülke ekonomilerinin yeteri kadar büyüyememeleri. Durumları 2 yıl öncesi kadar vahim değil ama yine de uzunca bir süre kriz öncesi hızlarını yakalamaları zor gözüküyor. Üstelik buna her zamankinden daha fazla ihtiyaçları var. 2008-09 krizinde finansal sistemlerini ve reel sektörlerini iflastan kurtarabilmek için borçları kamu sektörüne aktardılar ama artık devletler de boğazlarına kadar borçlu hale geldi. Tek çareleri iflas etmeden ya da kredi notları daha fazla düşmeden bu borçlarını yeniden özel sektöre devredebilmek. Bunun için de özel sektörü kısa sürede ayağa kaldırıp ekonomilerini hızlandıracak radikal kararları alıp uygulamaları gerekiyor. Ama yapamıyorlar; bilgileri, tecrübeleri ve cesaretleri yetmiyor. Büyüme nereden gelecek? ABD ve Avrupa'nın bu çaresizliğine bakıp endişelenen piyasalar, maalesef henüz dünya ekonomisinin ne yönde geliştiğinin farkında değiller. Farkında olanlar da henüz inanmaya cesaret edemiyorlar. Bu ülkeler belki bugün için hâlâ dünyanın en önemli tüketim gücü olabilir ama bu güç birkaç yıldır süratle gelişmekte olan ülkelere kayıyor. Son yıllarda borçları çok artan gelişmiş ülke tüketicileri, artık harcamalarını kısmak ve tasarruf yapmak zorundalar. Şirketlerin kârlılıkları son derece yüksek ve nakitleri çok. Ama onlar da eskisi kadar yatırım yapmaya yanaşmıyor ve mevcut üretim hacimlerini büyütmüyorlar. Kendi ülkelerindeki tüketicilerin ne durumda olduğunun farkındalar. Çoğunun gözü artık Çin, Hindistan, Brezilya ve Rusya (BRIC ülkeleri) liderliğinde ve içlerinde Meksika, Endonezya, G.Kore ve Türkiye'nin de önemli rol oynadığı gelişmekte olan ülkelerde. Kaynaklarını buralara aktarmak, buralarda yatırım yapmak istiyorlar. Ama eskisi gibi buralarda üretip kendi ülkelerine ihraç etmek için değil, yine bu ülkelerde satmak için. Küreselleşen ekonominin teknolojik imkânları da bu dönüşümün kısa sürede gerçekleşmesine son derece yardımcı oluyor. Gelişmekte olan ülkeler de geçmişte olduğu gibi ABD'ye ve Avrupa'ya ihracat yaparak eski büyüme hızlarını yakalayamayacaklarının farkındalar. O nedenle iç tüketimlerine çok daha önem veriyorlar. Örneğin, 2008 krizinde Çin devleti ihracattaki yavaşlamayı iç tüketim ve iç tüketime dayalı yatırımlarla telafi etmek için ekonomisinin % 14'üne tekabül eden 586 milyar $'lık bir desteği gözünü kırpmadan yapıverdi. Bu sayede 2009 yılında ABD ekonomisi % 3,5, Euro Bölgesi % 4,2 küçülürken Çin ekonomisi ihracattaki sıkıntıya rağmen % 9,5 büyüdü. 2010'da % 10,5'la yoluna devam etti. Bugün dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumundaki Çin ekonomisinin % 35'ine tekabül eden tüketim harcamalarının büyüklüğü yılda 2,1 trilyon $. Belki ABD'nin hâlâ 9 trilyon $'lık yıllık tüketim harcaması yanında küçük gibi gözüküyor ama ABD yerinde sayarken Çin hızla geliyor. Ülkedeki perakende satışlara bakıldığında tüketim harcamaları % 20 büyüyor. Demek ki, artık Çin'den dünyaya yılda 400 milyar $'lık ek tüketim harcaması geliyor. BRIC ülkelerinin diğer üyelerini de eklediğimizde rakam 800 milyar $'a ulaşıyor. Üstelik gelir seviyesi ve teknolojik verimlilik arttıkça bu rakamlar katlanarak büyüyecek. Bunu dikkate alan IMF verilerine göre nominal rakamlarla 1990 yılında dünya tüketiminin % 20'sini karşılayabilen gelişmekte olan ülkelerin payı 2011 yılı sonunda tam iki katına çıkmış olacak. (Grafik 1) 2018 yılında ise artık dünya tüketiminin yarısını karşılıyor olacaklar. Gelişmiş ülkelerdeki şirketlerin buralara göz dikmesinin sebebi bu. Bugün gelişmekte olan ülkeler, dünya nüfusunun % 88'ine sahipler. (Grafik 2) Bu hem düşük maliyetli üretim hem de tüketim de önemli bir güç sağlıyor. Cep telefonu hatlarının % 82'sini kullanıyorlar. Çelik tüketiminin % 76'sı, bakır tüketiminin % 71'i gelişmekte olan ülkelerde. Toplam perakende satışların yarıya yakını, motorlu araç satışlarının ise yarısından fazlası, yine bu ülkelerde yapılıyor. General Motors ve Volkswagen Çin'de ABD'den ve Almanya'dan daha fazla, Fiat Brezilya'da İtalya'dan daha fazla otomobil satıyor. Satın alma gücüne bakılarak hesaplandığında gelişmekte olan ülkeler bugün gelişmiş ülkelerden daha büyük bir ekonomiye (GSYİH'ya) sahipler. Toplamda ihracatçı kimlikleri var ama dünya ithalatının % 47'si bu ülkelere yapılıyor. Aslında artık gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımını bırakıp doymuş ve hızlı büyüyen ekonomiler olarak sınıflandırma yapmak gerekiyor. Gelişmekte olan ülkeler toplamda bakıldığında eskisi gibi fakir de değiller ve hızlı büyümelerini ve tüketimlerini kolaylıkla finanse edecek durumdalar. Finansal çalkantılara karşı korunabilecekleri büyük bir döviz rezervleri var (dünya resmi döviz rezervlerinin % 81'i gelişmekte olan ülkelerde). Dünyanın en büyük 150 bankası içindeki gelişmiş ülke bankalarının kredilerinden 2 trilyon $ daha fazla mevduat kaynakları var. (Grafik 3) Kamu borçlarının payı dünyadaki kamu borcunun sadece % 18'i. Yani bu mevduatları kilitleyip kredilere dönüşmesini engelleyecek, özel sektör yatırımlarının ve büyümelerinin önünde engel bir kamu sektörleri yok. Hatta tam tersi. Örneğin, Çin gelecek 5 yıl içinde altyapı harcamalarına 1 trilyon $'lık bir bütçe ayırdı. Bu tür destekler artık gelişmiş ülkeler için hayal. Ama tüm bunlara rağmen gelişmekte olan ülkelerin hisse senedi piyasalarının değeri dünya piyasa değerinin % 35'i ve finansal varlıkların sadece % 27'sine hükmediyorlar. (Grafik 2) Yani bu ülkelerin dünya ekonomisinin bugünü ve geleceğinde oynadıkları rol henüz yeterince fiyatlarda değil. Kıssadan hisse ABD'de ve Avrupa'da yaşananlar ve otoritelerin sorunlarını çözmedeki beceriksizlikleri tüm dünya piyasalarının morallerini bozuyor. Devletlerden ümidi kestiler ve bu hafta merkez bankalarının Jackson Hole kasabasındaki toplantısından gelecek haberlere umut bağlamış durumdalar. Ama dünya artık ABD ve Avrupa değil. Dünya ekonomisini büyüten motor artık gelişmekte olan ülkeler ve yatırımlara para kazandıracak olan da bu. Hâlâ bu ülkelerin gelişmiş ülkelere ihracatla ayakta durabileceğini düşünenler yanılıyorlar. Sadece iç tüketimleri giderek güçlenmiyor, kendi aralarındaki ticaret hacmi de hızla artmaya başladı. Artık gelişmekte olan ülke ihracatının yarısından fazlası yine gelişmekte olan ülkelere gidiyor. İç tüketimlerine destek verecek kamu gücü de artık sadece bu ülkelerde. Mevcut toz bulutu biraz azaldığında piyasalar bu gerçekleri görmeye başlayacak. Görmek zorundalar.
<< Önceki Haber Dünya artık sadece ABD ve Avrupa değil... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER