Balyoz gözaltıları başladığında, nedense aklıma,
Genelkurmay Başkanı’nın kozmik oda aramasına atfen söylediği “Nah alırlar” sözü geldi.
Diğer taraftan, 3.
Ordu Komutanı
Orgeneral Saldıray Berk’in “
şüpheli” sıfatıyla içinde bulunduğu
Erzurum’daki
Ergenekon soruşturmasını hatırladım.
Eğer Başbuğ, askeri tesislere girişin
mahkeme kararına rağmen kendi iznine tabi olduğunu düşünüyorsa, Balyoz’a “vize” verdiği, Erzurum’daki Ergenekon’a “dur” dediği sonucu çıkarılabilir mi?
Daha açık ifadeyle;
Çetin Doğan,
Ergin Saygun,
Özden Örnek,
İbrahim Fırtına ve arkadaşlarını g
özden çıkarıp Saldıray Berk’e sıkı sıkı sarıldı mı?
Yoksa “nah” ifadesi, askeri personele “ara gazı” mıydı?
Komutanlar rahatsız
Nedeni ne olursa olsun, Genelkurmay’ın hem Balyoz hem Erzurum hattındaki gelişmeleri yakından takip ettiği ve rahatsızlık duyduğu aşikardır.
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in önceki gün alelacele Genelkurmay 2. Başkan Orgeneral Aslan Güner’le görüşmesi, böyle bir iklimin tezahürüdür. Bu görüşme, ilk defa gerçekleşmiyor. İki ismin, hükümetle asker ilişkilerinin normalleşmesi sürecinde birkaç defa bir araya geldiği biliniyor.
Çiçek, görüşme nedenini, parola skandalına bağlasa da kamuoyuna yansıyan söylentiler, Genelkurmay’ın Balyoz operasyonuna açık müdahale talep ettiği yönündedir.
Nitekim, Çiçek’in görüşmeden hemen sonra önceki
akşam saat 19.30 sularında
Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman’la görüşmesi, parola skandalıyla ilgili olmasa gerek.
Askerin hassasiyeti müsteşar üzerinden savcılara mı iletilmek istendi yoksa parola skandalına ilişkin müsteşarın görüşü mü merak edildi, takdir size ait.
Dün akşam saatlerinde orgeneral ve oramirallerin
sürpriz şekilde toplanması yukarıdaki tezi teyit eden önemli bir gelişmedir.
İlk kez böyle bir toplantının
bildiriyle kamuoyuna duyurulması ve hiçbir açıklama yapılmaması, yargılama sürecine müdahale talebinin resmileştirilmesidir.
Bu bildiri, içerik ve yöntem olarak farklılık arz etse de yargıya yönelik 23
Şubat Muhtırası’dır, daha dar anlamıyla Balyoz soruşturmasını yürüten savcılara gözdağıdır. Hiç merak etmeyin, eften püften nedenlerle hoplayan yargı, iradesine yönelik bu müdahaleden mutlu olacaktır.
O bildiriyle verilen
mesaj şudur: O generalleri tutuklama yoksa...
Orası muğlak...
Kimine göre, tüm üst düzey komutanlar
istifa ederek tepkisini ortaya koyabilir. Veya
AK Parti hakkında
kapatma davasının önü açılabilir.
Yargıtay 11.
Ceza Dairesi’nde bekleyen Cumhurbaşkanı Gül hakkındaki
Sincan kararı hayata geçirilebilir.
HSYK harekete geçirilip savcılar görevden alınabilir.
Belki de hepsi...
Nitekim, davayı sulandırdığı için Ergenekon taifesinin çok sevdiği
İngiliz
Gazeteci Gareth Jenkins, Balyoz operasyonu sonrası Guardian’a yaptığı değerlendirmede, gözaltılar tutuklamaya dönüşürse ordunun katiyen sessiz kalmayacağını söyledi.
Yani, mutabakat için ön şart, tutuklama olmaması...
Asker istemezse olmaz
Ordu
darbe yapamayacağına göre, sessizliğini nasıl bozabilir? Sanıyorum en büyük kozları, yukarıda saydığım alternatiflerdir. Denebilir ki, ordunun
kapatma davası ve
Yargıtay’daki dosyada ne gibi rolü olur?
Lafı hiç evelemeye gevelemeye gerek yok. Asker istemezse asla dava açılmaz, açılamaz. Yargıtay’dan da istediği kararı çıkartır.
367 kararı, askere
sivil yargı yolunu açan düzenlemenin iptali, son HSYK operasyonu ve 28 Şubat sürecinde karargahtaki yargıçların tek kol düzeni kulaklara küpe olsun.
Yine karşıysanız, bu iddia, “fantezim” olsun. Belki, paralel evrendeki hadiselerle karıştırmış olabilirim.
Kamuoyu oluşturmak ise öyle zor bir iş değildir. Yararlanılacaklar listesine şöyle bir göz atın epeyi Yakup Cemil bulursunuz.
“Ne olur yalvarıyorum, kapatma davası açmayın” diye
timsah gözyaşı döken
Ertuğrul Özkök gibilerine de sakın aldanmayın.
Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı, geçen kasımda kapatma incelemesinin başladığını resmen duyurdu.
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in gözaltına alınmasından sonra uyarısını yineledi.
AK Parti
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve
Çorum Milletvekili Ahmet Aydoğmuş’un saçmalıklarının neredeyse Balyoz operasyonunun önüne geçecek şekilde
tartışma konusu yapılmasının temel nedeni, Yargıtay havuzuna su
taşıma gayretinden ibarettir.
Nuray’ın keşfi
Oysa daha bu ayın başında, başsavcının kapatma gerekçesi kapsamına aldığı “sivil
vesayet” tezinin bayraktarı Nuray Mert,
Avni Doğan için şöyle yazdı: “Ben kendisini tanımıyordum, sordum soruşturdum, partide de saygı duyulan bir isimmiş, kendi isteği ile geri planda duruyormuş.”
Devam ediyor Mert: “Saldırgan üslubu,
ucuz polemikçiliği marifet sayan, öne çıkmak için bu yollara başvuran münazara çocuğu siyasetçi tipinden, onun ötesinde, önceliği siyasetçiden bile çok iktidarı kollama gayreti olan gazetecilerden sonra Avni Doğan gibi birini dinlemek bana ilaç gibi geldi.”
Eminim, Doğan’ın son açıklaması da ilaç gibi gelmiştir.
Benzer saçmalıklar birçok partide diz boyudur. Hoşgörüyle karşılanır. Yaptırım uygulanmaz. Çünkü, o partiler devlet tarafından kutsanmıştır. Ne zamana kadar? Yeni tehdit algısı oluşturana kadar...
Herkes biliyor ki,
kavga, bürokratik cumhuriyetle demokratik cumhuriyet arasındadır. Gerisi teferruattır.
Karamsarlığa kapılmayın, romantik iyimser de olmayın. Realist olun. Böylece mücadelenin çetin şartlarını bilerek ve yılgınlığa düşmeden umudunuzu geleceğe taşırsınız.