Son yazımda
tatil mesajı verince dikkatini çekmiş, hemen telefona sarılmış: “Kardeşim benim, tatile çıkıyormuşsun, eğer bir planın yoksa seni ağırlamak isterim. Hem 3. iddianameyi de bitirdim, biraz dinlenmek istiyorum.”
“Neden olmasın?” dedim.
Devam etti: “İstanbul’da bağ evi yok ama hakim evi var. İstersen diğer savcı arkadaşlarımız da katılır.”
Baktım, kadro kalabalık. Adamlar,
devlet memuru. Beslendikleri öyle işadamları da yok. Ağalık bende kalsın istedim. Onları Antalya’ya Topkapı Palace’a davet ettim. Otel Müdürü Alpaslan
Güney de işinin ehli, bizi iyi ağırladı.
Nerdeysen duymuşsa, muhtemelen emniyetten,
Başbakan Erdoğan aradı. Birkaç kilometre ötede Rixos’ta kalıyor ya, sitem etti: “Ben de davanın savcısı sayılırım, neden görüşmeden haberim olmadı, gelin Rixos’a sizleri ben ağırlayayım.”
Atladık gittik. Masalar kuruldu, fotoğraflar çekildi.
Fakat, o da ne?
Hürriyet’in yazıişleri müdürlerinden Necdet Açan aramasın mı: “Şamilciğim,
Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılarla yemek yemişsiniz, başbakan da katılmış. Fotoğraflar elimizde.”
Hemen savunmaya geçtim: “Necdet ağabey, bunda kötü ne var? Ben Ergenekon’un kitabını, onlar da iddianameyi yazdı. Böyle diye dostlarımla yemek yiyemeyecek miyim? Vefa denen bir şey yok mu?”
Açan ısrarlıydı: “Gizli bir soruşturmayı yürüten savcılarla o konuda kitap yazan gazetecinin yemekte buluşması normal değildir.”
Kızdım bu sefer: “Ararım
Ertuğrul (Özkök) ağabeyimi, tek satır koydurtmam.”
Güldü: “İstesen de bulamazsın. Şimdi o, vanilyalı prezervatif uzmanı
Serdar Turgut’la gazeteciliğin geleceğini konuşuyor.”
Umudumu kestim,
Ankara’daki dostlarımı aramayı düşündüm bu kez, onlar da
Kürt Çalıştayı’ndalar. Hiç olmazsa başbakanı uyarayım dedim, o da YAŞ’a geçmiş,
İlker Başbuğ Paşa’nın yanında.
Ertesi gün, Hürriyet’te
manşet: Ergenekon Skandalı...
Kan ter içinde uyanınca fark ettim, kabus görmüşüm. O gün tövbe ettim, yatmadan önce Ali
Suat Ertosun ve Ömer Faruk
Eminağaoğlu haberleri izlemeyeceğim. Hele tatile giderken asla...
MHP kurtarır,
CHP çözer
Siyasi irade,
Kürt meselesinin çözümü konusunda inisiyatif üstlenmiş durumda. Ancak izlenen yöntem veya
yol haritası, çözüm iradesini güçlü şekilde ortaya koymuyor. Ya radikal çözüm
önerileri üzerinde kurumsal mutabakat sağlanamadı ya da kamuoyunun henüz çözüme hazır olmadığı kanaati hakim.
Aksi halde Ankara’da Kürt Çalıştayı’na ihtiyaç duyulmazdı. Kaldı ki, toplantıya katılan akademisyen ve gazetecilerin neredeyse tamamına y
akını, çözüm arayışını zorlayan sebepler ve hazırlanan öneriler hakkında bilgi sahibi değildir.
Muhalefet de öyle...
Gelinen nokta, çalıştay merhalesinin ötesindedir. Tartışma, MGK’da ele alınan öneriler üzerinde başlatılmalıdır. Orta sahada top çevirmenin kimseye yararı yoktur. Kaldı ki, Kürt meselesi, Türkiye’nin iç sorunu olmaktan çıkmıştır.
Terörü besleyen iç ve dış dinamikleri iyi tahlil etmeden konacak teşhis, çözüme değil ölüme götürür.
2011 yılı sonuna kadar Irak’tan çekilmeyi planlayan ABD,
Kuzey Irak’taki Kürt Devleti’ne hayat vermek ve o bölgedeki petrolün kontrolünü sağlamak için Türkiye’ye her zamankinden daha muhtaç durumda. ABD’nin Nabucco’ya desteği, Avrupa’yı da bir yönüyle sürece dahil etme planının parçasıdır. Bölgedeki diğer güçlü aktörler
Rusya ve
İran ise ABD için en büyük tehdittir.
Yıllardır
PKK kartını “diplomatik enstrüman” olarak kullanan ABD, artık bölgenin terörden arındırılmasını, küresel hesapları adına daha uygun buluyor. Abdullah
Öcalan’ın teslimi de
Talabani ve Barzani’nin önünü açma projesiydi.
Şimdi kartlar yeniden dağıtılıyor. Her ülkenin hesabı olabilir, önemli olan Türkiye’nin hesabı. Yeni bölgesel düzende nasıl konuşlanmak istiyor? Buna karar verecek. Gelişmeler, kararını verdiği yönünde.
Uluslararası boyutu böyle, ya iç dinamikler? Sorunun üç temel boyutu var: 1- Askerin tavrı, 2- MHP’nin yaklaşımı, 3-
Abdullah Öcalan ve DTP. Meselenin çözümüne üçlü
katılım sağlanmazsa, çözüme giden yol güçleşir.
Bu da iki tarafı keskin
bıçak gibidir. Genel affı içermeyen hiçbir öneri Öcalan cenahında “çözüm” sayılmaz, böyle bir öneri ise MHP’yi sokağa döker. Özal’ın ölmeden önce hazırladığı kademeli af projesi, geçici çözüm olabilir!
Egemen güçlerin devlet içindeki dağılımına bakarak tahminde bulunacak olursak; Öcalan’ın affı ancak MHP iktidarında mümkündür. Öcalan İmralı’dayken idam cezasını kaldıran MHP’li
koalisyon projesi, 2011 yılındaki seçimde yeniden tedavüle konulmak istenebilir.
Hep şu tezi savundum; çok isteniyorsa Apo’yu MHP kurtarır, türbanı CHP çözer.
Cumhuriyet’in açıklaması
Cumhuriyet Gazetesi Avukatları Bülent Utku, Akın
Atalay ve Tora
Pekin, 22 Temmuz 2009 tarihli yazımla ilgili şu açıklamayı gönderdi: “
Danıştay saldırısı davasında temyiz talebimizin sebebi olan başvurumuz, bombaların menşeinin bulunması yönündeki soruşturmanın genişletilmesi talebimizdir.”
Demek istiyorlar ki, biz Danıştay’la Ergenekon birleşsin demedik, soruşturmanın genişletilmesini istedik!
Tatmin edici olmasa da eyvallah, kabulümdür.
Peki,
Yargıtay 9.
Ceza Dairesi’nin, Danıştay davasını, Ergenekon’la birleştirilmesi gerekliliğinden hareketle bozarak iade ettiği Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruşmada, Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Şatır’ın görüşlerini sorması üzerine Avukat Bülent Utku, bozma kararına uyulmasını istedi mi istemedi mi?
Bozma kararına uyulmasını istemek, Ergenekon’la birleştirilsin demek değil mi?
Bu arada üç
avukat noter kanalıyla gönderdiği ihtarda, “Ergenekoncu” olarak kamuoyuna tanıtılmalarının mesleki
kariyer, kişilik ve saygınlık açısından olumsuz sonuçlar doğuracağına dair kaygılarını dile getirmişler.
Öyle tanıtmadım, isimleri bile geçmedi, ama öyle algılayıp üzülmüşlerse, Ergenekonculuğu saygın bir iş olarak görmüyorlarsa, kendilerini canı yürekten kutlarım.