PKK nereye kadar?


Biliyorsunuz Türkiye, yıllardır kelle koparmaya dayalı teröristle mücadele yöntemini uyguluyordu. Öldürdükçe terörün sona ereceğini umuyordu. Böyle olmadı, sadece silaha dayalı yöntem çözüm üretmedi. AK Parti iktidarı döneminde güvenlikten diplomasiye geniş kapsamlı mücadelenin eş zamanlı uygulanmasını öngören terörle mücadele yöntemine geçildi. Teröristle mücadeleden terörle mücadeleye geçişteki yaklaşım farklılığı, konsept değişikliğiydi. Buradaki öncelikli hedef, PKK’nın insan kaynağını kurutmak, halk tabanını koparmak, zamanla marjinalleşmesini sağlayarak etkisizleştirmek ve yok etmekti. Bu proje önemli ölçüde pozitif sonuçlar verdi. Özellikle Köydes ve Beldes Yatırımları, Eğitim ve Sağlık Projeleri, Temel Hak ve Özgürlük Uygulamaları, bu sürecin en önemli hamleleriydi. Bu mücadeledeki haklılığın uluslararası platformlarda anlatılarak destek sağlanması da yeni konseptin parçasıydı. Uluslararası konjoktürün, Türkiye’nin bu mücadeledeki rolüyle örtüşmesi, bölgede ayak bağı haline gelen PKK’nın tasfiye sürecini göreceli olarak hızlandırdı. Demokratik açılım, PKK için öldürücü darbeydi. Bu projeye en şiddetli tepkiyi MHP ve BDP gösterdi. Projeyi, biri Türk milletine, diğeri Kürt halkına “ihanet” olarak gördü. Açılımı sabote ettiler Bu çıkış, partilerin/partililerin siyasi ikballeri bakımından rasyonel bir yaklaşım olsa da Türkiye’nin gelecek projeksiyonuna tersti. Maalesef, terörü, siyasi ranta tahvil etme anlayışı, egemen oldu. Hele, Ergenekon zihniyeti için tırmanan terör, bulunmaz fırsattı. Kan emiciler ve gözyaşı sömürücüleri birlikte güçlenmeyi umdular. Farklı saiklerle iktidar partisine muhalif olanlar da koroya katıldı. Daha sonra İsrail ve ABD ile ilişkilerin bozulması, PKK için can simidi oldu. Uluslararası ilişkilerde terörü “enstrüman” olarak kullananlar, yalnızlığa itilen PKK’yı yeniden palazlandırmaya başladılar. PKK, belki de tarihinin en kanlı eylem planını açıkladı. Başbakana suikast dahil her türlü karanlık eylem tasarlandı. Demokratik açılım sürecinde kan çarkının hızlandırılmak istenmesi manidardı. Ne Abdullah Öcalan’ın kişisel pozisyonu, ne KCK davası, eylem planının ana gerekçesiydi. Reşadiye ve İskenderun baskınlarında olduğu gibi PKK’ya lojistik destek sağlayan uluslararası kimi istihbarat örgütleri, yönlendirici rollerini sürdürüyorlar. Takdir edersiniz ki, silahların konuştuğu bir ortamda barış projelerinin, temel hak ve özgürlük girişimlerinin sonuçlandırılması çok güçtür. Nitekim, dün Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin aldığı karar, bunun somut örneğidir. Kandil ve Mahmur’dan gelen 4’ü çocuk 34 kişinin yargılandığı davadan şimdilik toplam 13 tutuklama kararı çıktı. 24 Hazirandaki duruşmada benzer tutuklama kararlarının çıkması, sürpriz değildir. Demokratik açılımı, Habur şovuyla sabote edenler kazandılar. Parti kapatmayı zorlaştıran anayasa değişikliği maddesine parlamentoda kayıtsız kalınmasını sağlayan irade, Habur şovunun gerisindeki karanlık eldi. Görünen köy kılavuz istemez; terör, operasyonları, operasyonlar terörü tetikleyecek, açılım ise hak getire... Köşeye sıkıştırma planı Ne zamana kadar? ABD ve İsrail’le buzlar eriyince kadar... Aksi düşünce, ütopiktir. Dünyanın neresinde olursa olsun hiçbir örgüt, uluslararası destek bulmadan böylesine geniş çaplı operasyonları yönetemez. Şunu da belirtmemiz gerekir, elbette, böyle bir uzlaşma, terörü kökten çözmez ama çözüm yoluna sokar, hizaya getirir. Denklemde çözüm formülünü izah etmeye çalışırken, sakın, Türkiye’nin çaresizliğine gönderme yapmak istediğim anlaşılmasın. Türkiye’nin de kozları var, iyi kullanabilirse, kazançlı çıkabilir. Yakın tarihteki yazılarımın çoğu, kağıtların yeniden karıldığı bu süreçte Türkiye’nin daha güçlü kozlara sahip olduğuna dairdir. Bakıyorum, ABD Savunma Bakanı Gates ve İngiltere eski Başbakanı Blair gibi Türkiye’nin doğuya kaydığını düşünen çevreler, Türkiye’yi Avrupa’ya daha güçlü bağlamak için vize kolaylığı ve yeni müzakere başlıklarının açılması gibi çözüm önerisi üzerinde durmaya başladılar. The New York Times’ın ünlü köşe yazarı Thomas Friedman, ABD Başkanı Obama’ya “Erdoğan’ı Camp David’deki yazlık konutuna davet et, buzları erit” çağrısı yaptı. Avrupa Parlamentosu, İsrail’i kınayan kararı onayladı. İsrail, Gazze ablukasını hafifletmeye başladı. Her ne kadar kabul etmesek ve karşı çıksak bile, İsrail’in aymazlığını dikkate aldığımızda katliamla ilgili ulusal komisyon kurması bir adımdır. İnanıyorum ki, bir orta yol bulunacaktır. Daha önce ifade ettim, bu kez çıta hayli yukarıda olacaktır. Zaten yüksek tansiyonda uzun süreli çatışma hali, iki taraf için de arzu edilen sonuçlar doğurmaz. Uzun ince yol Ama şu gerçek unutulmasın; içinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli oyun sahası olan Avrasya coğrafyasından kaçıp gidemeyeceğimize göre, Türkiye, küresel hesapların hep içinde olacak, kimi zaman başı ağrıyacak, kimi zaman gülecektir. Güldüğümüz anları çoğaltmak, vizyon sahibi liderlerle mümkündür. Doğan görünümlü şahini andıran, motoru eski kasası yeni araçlarla Avrasya yokuşunda teklerseniz, menziliniz devekuşu çiftliğinden öte olmaz.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER