Son dönemdeki aktüel tartışmalar, 29
Mart 2009 günü yapılacak yerel
seçimlere doğru
Türkiye’nin yeni ‘
kavga koordinatları’nı işaret ediyor. Sürecin dördü
siyaset ikisi siyaset dışı 6 dominant faktörü var:
AK Parti,
CHP, MHP, DTP ile
Genelkurmay ve
Aydın Doğan...
Nasıl mı, anlatalım.
Bağımlı, bağımsız, yanlı, yansız tüm kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki; AK Parti 22 Temmuz’daki gücünü büyük ölçüde koruyor. O nedenle muhalefet açısından en büyük
hedef,
iktidar partisidir. İktidardan beklentilerine karşılık bulamayan ya da iktidar partisini içselleştiremeyen ‘iki şapkalı’ siyaset dışı kurumlar için de seçim atmosferi, ellerinin en güçlü olduğu dönemdir.
Ama ateş çemberindeki Türkiye’nin böyle bir lüksü yoktur. Cumhurbaşkanı Gül’ün dün
Söğüt’ten verdiği şu mesajı çok önemsiyorum: ‘Ne kadar enerjimizi kendi içimizde harc
arsak o kadar yıpranırız, o kadar ilerlememiz zayıflar.’
Yerden göğe kadar haklıdır.
Ancak;
Huzur ortamının tesisi, iktidar partisinin halktan aldığı gücü gölge iktidara devretmesi şartına bağlanıyorsa, bu beklentinin gerçekleşmesi mümkün değildir.
Sorumluluk sahibi her kurum, aynı özeni göstermek durumundadır. Bu bağlamda Erdoğan’ın
Doğan Grubu’na yaptığı şu
çağrı çok önemli: ‘Evet biat da etme, imtiyaz da isteme...’
Şifre,
şantaj
Bu aşamada kamuoyunun
cevap aradığı kritik soru şu: Bundan sonra
Tayyip Erdoğan ne yapacak?
Sorunun cevabı yukarıdaki cümlede gizli: Aydın Doğan imtiyaz talep etmediği sürece savaş baltaları gömülür.
Ama taleplerine karşılık bulmadığında asılsız haberlerle şantaja yönelir ve kendine biat eden yazarlarının dile getirdiği gibi
Tayip Erdoğan’a ‘
Tansu Çiller muamelesi’ çekmeye kalkarsa, birileri de kendine ‘Cem
Uzan’ı hatırlatabilir.
İş takibi yerine gazetecilik yaptıkları sürece mesele yok.
Doğan’ın Dişli’si
Başbakan kadar Aydın Doğan’ın tutumu da bu süreçte önemli.
Tansu Çiller ve
Mesut Yılmaz dönemindeki eski alışkanlıklarını bırakacak mı, bırakmayacak mı?
Hürriyet,
Milliyet,
Vatan ve
Radikal’e baktığımızda bu soruya verilecek kesin bir cevap henüz ortada yok. ‘Başbakan
içki içenlere çattı’ başlığı yüzünden Milliyet,
Gaziantep Belediye Başkanı
Asım Güzelbey hakkındaki yolsuzluk haberleri nedeniyle Radikal ‘özür’ dileyip tekzip yayınladılar ama yayın politikalarındaki med ve cezir sürüyor.
İkide bir
Şaban Dişli’yi hatırlatıyorlar. Hakkındaki iddialar karşısında yargı kararıyla aklanmaya çağırdığım, aksi halde dönmemek üzere siyasete
veda etmesini istediğim Şaban Dişli’yi en iyi tanıyanın aslında Aydın Doğan olduğunu, Erdoğan’la görüşmek için kaç defa aracı soktuğunu ve bir dönem yüksek maaşla danışmanlık hizmeti satın aldığını herhalde
İstanbul’da bilmeyen yoktur.
Dişli, Aydın Bey için bir anda neden tu
kaka oldu dersiniz? Herhalde
Ahmet Hakan ve
Taha Akyol’u kazanmak için değildir.
Tüyoyu Doğan’dan kaptı
CHP, ‘
Atatürk’ ve ‘
laiklik’ kavramlarının istismarıyla siyasette varlık gösterilemeyeceğini geç de olsa anladı. Baraj sınırında bulunan CHP, şimdi yolsuzluk dosyaları üzerinden
rekabet şartlarını değiştirmeye kalkıyor.
Belki de şu ana kadar izlediği en doğru yöntem budur. Önceki hafta Aydın Doğan’ın Zaman’dan
Nuriye Akman’a yaptığı açıklamadaki ‘Deniz Bey’den yolsuzluk dosyaları gelmiyor’ tüyosu iyi anlaşılmış.
Yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üzerine gidilmesi, iktidarın denetlenmesi bakımından çok önemli bir muhalefet icraatıdır. Ama bunu yaparken ‘Benim
Bayram’ım (Meral) ayrıdır’ derseniz,
soruşturma geçiren CHP’li belediye başkanını el altından uyarırsanız,
Antalya’da arsa rantçılığına siz de soyunursanız inandırıcılığınız kalmaz.
Dimyat’a giderken evdeki bulgurdan olmak da var...
MHP zorda
Muhalefet içinde en sıkıntılı olanı MHP gibi gözüküyor. Yakın karanlık tarihle hesaplaşmanın yaşandığı
Ergenekon’da sessiz kaldılar. Aydın Doğan çatışmasında medyayı
tercih eder gibi gözüktüler, Devlet Bey yakın dönemde ilk kez rutin açıklamasıyla Hürriyet’e
manşet oldu ama o da pek içlerine sinmedi.
Aydın Doğan’ın siyaseten iyi bir
kredi olmadığını bilen MHP yönetimi, çatışmanın da ihtiyaç duydukları seçim atmosferinde aleyhte sonuçlar
doğuracağının farkındalar. Diğer taraftan Deniz
Bölükbaşı ve Gündüz
Aktan’ın yönlendirdiği Ulusalcı politikaların parti içinde yol açtığı sıkıntılar var.
Bu kavgalı süreç, MHP açısından lehe de dönebilir, dibe de vurabilir. O nedenle önümüzdeki sürecin sessiz gücüdür.
DTP
kriz peşinde
1
Ekim’de açılacak mecliste
Kürtçe konuşacaklarını açıklayan DTP’li milletvekilleri, yeni bir kriz peşinde. Aslında onlar da bu taleplerin ne gibi sonuçlar doğuracağını çok iyi biliyorlar. Üstelik aradan geçen 1 yıl boyunca bu tür talep ve beklentileri olmamış.
DTP şunun farkında:
Kürt meselesi veya
PKK üzerinden başlayacak kavga, Doğu ve
Güneydoğu’da kamplaşmayı körükleyeceği için başta
Diyarbakır olmak üzere bölgedeki tüm belediye seçimlerinde avantajlı hale gelirler.
22 Temmuz’da sandığa yansıyan ve sonrasında devam eden oylardaki erimenin
kara harekatı sırasında durduğunu ve ardından tırmanmaya başladığını gören DTP yönetimi, yeni bir kara veya hava harekatından çok memnun olacaktır.
Hele PKK
eylemleri artarsa,
şehit cenazeleri sıra sıra dizilirse, batıda Kürt kökenli vatandaşlarımız saldırıya uğrarsa ve iç çatışma körüklenirse arayıp da bulamayacakları bir ortam doğar!
Genelkurmay’ın tavrı
Bu süreçte Genelkurmay’ın tavrı da denklemde önemli yere sahiptir. Aydın Doğan’ın hükümet karşısındaki cesaretinin bir kaynağı, Korgeneral Galip Mendi’nin TSK adına
Ergenekon sanıkları iki
emekli orgenerali ziyaretidir.
Son derece ‘insani’ amaçla izin verilen ziyaretin, maksadından saptırılarak hem Ergenekon hem iktidar karşıtları için ‘moral dopingine’ dönüştürülmek istendiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.
Onun için diyorum ki; Önümüzdeki 6 ayın muhtemel kriz koordinatları, bu 6 merkezin eylem ve söylem üssünden geçiyor. Farklı saiklerle olsa bile atılacak her adım ve ağızdan çıkacak her laf, yeni bir krizi tetikleyebilir.
Zorlu maraton başladı.