İstanbul Taksim’deki kanlı saldırı, üzerinde ciddiyetle durulması gereken provokatif bir eylemdir. Olay henüz çok yeni, perde gerisine ilişkin ipuçları sağlıklı
analiz için yeterli değildir. Canlı bombanın üzerinde kimlik çıkmadı,
örgüt bağlantısı tespit edilmeye çalışılıyor.
Polis,
PKK ve
DHKP-C üzerinde yoğunlaşıyor.
Saldırıdan hemen sonra gün boyunca ekrana çıkan yorumcuların analizlerine baktığımda, Taksim saldırısının gerisinde PKK içindeki çözüm karşıtı grupları görenlerin sayısı hayli fazla. Bu tezi savunanlar,
Kandil ve
İmralı’nın oyuna getirildiği kanısındalar.
Temel referans, 31
Ekim tarihinin eylemsizlik sürecinde son gün olması.
PKK içindeki derin görüş ayrılıklarının ciddi iç çatışmalara yol açtığı, merkezi iradeye rağmen bazı eylemlerin yapıldığı iddiası yabana atılamaz. Ancak şunu bilmemiz gerek, Kandil ve İmralı, oyun kurucu hüviyete sahip değildir, sadece araçtır. İmralı ve Kandil tümden istese bile barış için yeterli değildir.
Zira, PKK ulusal değil uluslar arası bir sorundur. Genel anlamda PKK’nın içinde parmağı bulunan her
ülke ve
sermaye grubu, sürecin bir parçasıdır. Dar anlamda karşımıza ABD ve
İsrail çıkar.
O zaman denklemi oyun kurucularla çözmek zorundasınız. Peki, alanı daraltarak soracak olursak ABD, sürecin neresinde?
MİT Müsteşarı Amerika’ya gitti geldi, fakat arzu ettiği sonucu alamadı. Şu anda Amerika,
Kürt meselesinin çözümü konusunda elini taşın altına sokmuş değil.
Neden? Beklentileri var...
Mesela;
İran ve Suriye’ye karşı
Türkiye’de konuşlandırılması düşünülen Füze
Kalkanı Projesi...
Mesela; Ortadoğu’nun yeniden inşası...
Bu konuda aşırı istekliler. Türkiye’nin ise çekinceleri sözkonusu. Tabi İsrail unutulmasın. Türkiye-İsrail ilişkileri düzelmeden, Türkiye-ABD ilişkilerinin düzeleceğini hiç kimse beklemesin.
Onların çaresizliği ise masada müzakereyi “başına buyruk” gördükleri ve yönetilir olmaktan çıkan
AK Parti ile yapmak zorunda olmalarıdır. 12
Eylül referandumu, onlara geleceğe dair umut vermedi.
Bu denklem nasıl çözüme kavuşturulacak? Kritik soru budur. İşte bu evrede
terör, en önemli diplomatik enstrümandır. Zira, şu aşamada kullanabilecekleri daha güçlü bir
silah yok. “Sıcak Para” enstrümanı ellerinde patladı. Çözümsüzlük arttıkça teröre ivme kazandırma girişimleri yoğunlaşabilir. Burada önemli olan Türkiye’nin karşı hamlesidir.
Onun için dış dinamikleri hesaba katmadan PKK veya başka bir örgüt mensubu fark etmez sadece tetikçiler üzerinden yapılacak analizler, bizi doğru yola çıkarmaz.
Ekşi,
dava manyağı yapılmalı
Hürriyet Başyazarı
Oktay Ekşi, “Şimdi analarını bile satan işte o zihniyetin marifetlerini görüyoruz” küfründen sonra
emekli oldu, bir ülkenin başbakanı ve bakanlarına küfreden bir kaleme izin verilemezdi. Şimdi sıra o yazıdan incinenlerde. Herkes bu hesabı emeklilikle sınırlı tutmayıp yargıya taşımalıdır. Deyim yerindeyse
Oktay Ekşi dava manyağı yapılmalıdır.
Yargı önünde de
hesap vermelidir.
Basın Konseyi Başkanı olarak bana
hakaret edip
iftira attığında “ispat et” demiştim, yalanında ısrar etti, bunun üzerine sütun komşusundan ödünç aldığım kelimelerle “ispat etmezsen şerefsizsin” diye tepki göstermiştim, hatırlarsınız.
Utanmadan bana
tazminat davası açtı. Oysa iftira ve hakarete uğrayan bendim. İspat çağrım karşısında yalanda ısrar edip bir de üç beş
kuruş para tırtıklamaya çabaladı. Geçtiğimiz günlerde
mahkeme sonuçlandı ve reddedildi.
Tazminat hevesi kursağında kaldı.
Ayrıca, iddiasını ispatlayamadı.
Şimdi başı “analarını satan” küfrüyle belada... Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak, buna denir herhalde.
Zavallı yazar!
Eyüp Can’la atağa kalkan
Radikal Gazetesi’nin kitap ekinde bir zavallının Çelik Çekirdek’i eleştiren yazısına rastladım. Dikkatle okudum. Zira, Radikal’in kitap ekinde yazma fırsatı verdiklerine göre donanımlı biridir, eleştirilerinden yararlanırım, hatam varsa düzeltirim, hatta arar teşekkür ederim diye düşündüm.
Hayal kırıklığına uğradım. Çok sığ ve cahilce kaleme alınmış bir yazı. Ayrıca Hanefi Avcı’ya dizdiği methiyeler ise aklını kimlerin rehin aldığı konusunda önemli ipuçları veriyor.
Eyüp Can’a tavsiyem, gazeteyi sadece biçimsel olarak değiştirmek yetmez, zihni hür ve birikimli kadrolara da ihtiyaç var.
Ukala üslubundan hareketle kim olduğunu merak edip araştırmak istedim kayda değer ciddi hiçbir bilgiye rastlamadım. Meğer bir kara
üzüm habbesiymiş.
Bu zat, kitaptaki “Tapınak” ifadesinden hareketle “Doğrusu Tapınak Şövalyeleri, bunu bile bilmiyor” diye yazacak kadar zavallı biri. Efendim Varnalı yahudiden söz ederken “Avram” diye yazacağıma “Acram” diye yazmışım. Bir de Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam için “
sınıf arkadaşı” demişim. Halbuki kitapta “sınıf arkadaşlığı” ibaresi yok.
Okul ve sınıf arasındaki farkı bilmeyecek kadar cahil.
Ayrıca, “Tayyar’ın kitabının çıkartılan bütün gürültüye rağmen fazlaca önemsenmemesi anlamlıdır” diyor. Zavallı yazar, üzgünüm ama kitap bir ayda 50 bini aştı, saçmaladığın ekin bir diğer sayfasında edebiyat dışı en çok satan kitaplar sıralamasında dördüncü, haberin olsun. Yalanın da boynunda asılı dursun.