Başbakan Erdoğan’ın “
One Minute” çıkışının
Türkiye ve
İsrail ilişkilerinde kırılma noktası olduğunu biliyoruz.
Bu süreçteki ilk kuşkulu
operasyon, büyük ölçüde demokratik
açılımı baltalamaya yönelik Reşadiye baskınıdır. MOSSAD’ın katalizör görevi gördüğü, ABD’li Neoconlar ve Türkiye’deki uzantılarının
destek verdiği,
PKK’nın da
taşeron olarak kullanıldığı çok yönlü bir
eylemdir.
Farklı saiklerle aynı paydada buluşan iç ve dış unsurlardan müteşekkil Global
Ergenekon işbaşındaydı. Hala faaller. Son dönemde artan
terör eylemlerini de bu perspektiften değerlendirmekte yarar vardır.
Aynı şekilde; İHH’nın Gazze’ye doğru yola çıkan
yardım filosuna yönelik İsrail’in
Akdeniz’de gerçekleştirdiği
silahlı baskınla, baskından 3 saat önce yine Akdeniz kıyısındaki İskenderun’da 7 askerimizin şehit olmasına yol açan PKK baskını birbirinden bağımsız değerlendirilemez.
Hatırlayalım, 1993 yılında PKK, bir kısmı İran’dan geçen
Bakü-
Ceyhan Petrol Hattı
Projesi’ni sabote etmek için
sürpriz bir şekilde
Iğdır bölgesine yığınak yapmış, hat boyunca eylemlere ağırlık vermişti. Yine 33 askerimizin şehit edildiği hadise, o dönemde yaşanmıştı.
Sonrasında ne olduğunu biliyorsunuz. Azerbaycan’da projeyi imzalayan Elçibey devrildi, proje güzergahı değiştirildi.
Bir yardım kuruluşunun 33 ülkeden ve farklı dinlere mensup kişilerle Gazze’ye ulaştırmaya çalıştığı insani yardım filosunun hangi saatlerde nereye varacağı biliniyordu. İsrail’in dün sabah 04.20’de filonun ana gemisi Türk bandıralı Mavi Marmara’ya yönelik silahlı baskını, bir telaşla veya basiretsizlikle izah edilebilecek durum değildir.
İskenderun’daki PKK eylemi de
İmralı sakininin talepleriyle açıklanacak basitlikte sıradan bir eylem değildir, Akdeniz baskınıyla ilintili ve
mesaj içeriklidir diye düşünüyorum. Kanımca, bu baskınlar, muhtemel tüm sonuçları önceden satın alınmış, içinde birden fazla mesaj barındıran bir
eylemdir.
Bu mesajlar ne olabilir?
Sözgelimi; İran’la
takas anlaşması imzalayan ve İsrail’e mesafeli duran güdümsüz yeni bir küresel
oyuncu olarak Türkiye’nin karizması çizilmek istenmiş, bu hamle üzerinden Türk siyasetinin yeniden dizaynına ilişkin bir gedik daha açılması hedeflenmiş olabilir. Bonus olarak da “One Minute” rövanşı düşünülebilir.
İçeride
taraftar bulmakta pek zorlanmazlar. Nitekim, Ergenekon soruşturmasını sulandıran yazılarıyla tanıdığımız
Hürriyet Yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, dün bir TV programında yardım filosunu “politik eylem” olarak değerlendirdi, İHH’yı
Hamas ve Hizbullah’a benzetti.
Hadi, Yakup Bey’in bu sözlerini cehaletine bağışlayıp geçelim. Eski rektörü Ergenekon sanığı olan
Başkent Üniversitesi’nde görevli
emekli Albay Sadi Çaycı’nın yine CNN Türk’teki açıklamaları akla ziyandı.
Sanki İsrail Ordusu’nun mensubu gibi konuşan Çayçı,
silahlı çatışma ortamlarındaki gelişmelerin barış hukukuyla değerlendirilemeyeceğini, İHH’nın insani yardım
taşıma hakkının olmadığını öne sürerek, “İsrail’in eli güçlü” dedi.
Masum insanların katledilmesi karşısında bu ürkütücü ifadeleri kullanan Emekli Albay Çaycı, “Gemilerde silah yoktu” açıklaması karşısında ise “Terörle mücadelede gelen grubun silahsız olduğunu bilemezsiniz” diyerek insanın kanını donduran ifadeler kullandı.
Yarın, İsrail baskınını iç
politika malzemesi haline getirmek isteyenlerin, uluslararası sularda haydutluğa soyunan İsrail’e arka çıkanların sayısı daha da artabilir. Toprağımız hayli verimli, İsrail’de de genetiği değiştirilmiş çok
tohum var.
Şimdiye kadar tüm
masa başı oyunları alt üst etmeyi başaran Türkiye, bu belayı da defedecektir diye düşünüyorum. Bu kutlu yolculukta hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara
şifa, yakınlarına
sabır diliyorum.