Bunu kabul etmek lazım. Görüşlerine katılsanız da katılmasınız da yazılarıyla
gündem oluşturabilen ve bir çok yazarı peşine takıp sürükleyebilen bir gazetecidir.
Özellikle kritik eşiklerde kaleme aldığı yazıların perde gerisi, yazıda işlediği tezin çok daha önüne geçebilmektedir. O nedenle son dönemdeki yayın çizgisi, farklı saiklerle hareket etmiş olsa bile çoğunluk tarafından daha çok ‘müesses nizamın görüşleri’ gibi algılanmaktadır.
Özkök’ün sosyolojik yanını hatırlayarak gündeme taşıdığı şu soru, bu kapsamda değerlendirilebilir mi bilmem ama satırlardaki ‘ayar bozukluğu’ hemen göze çarpıyor: ‘Türban siyasal bir simge olmaktan çıkıp bir nefret simgesi haline mi dönüşüyor?’
Sadece bir fotoğraf karesinden böylesine derin ve ulvi bir sosyolojik tahlil yapmak, hangi bilimsel kriterle izah edilebilir, açıkçası güçlük çekiyorum. Böyle bir değerlendirmenin üstelik işin uzmanı tarafından yapılıyor olması, ‘özel hesapları bilimin önüne geçirme’ gibi farklı kaygıları
tartışma gündemine taşıyabilir.
Çünkü; münferit hadiselerden genellemeler yapılamayacağını en iyi bilenlerden biridir
Ertuğrul Özkök. Kaldı ki, ‘
Kızıl Bayrak’ gazetesini satan
türbanlı
genç kızın görme bozukluğu olduğu için taktığı
gözlük bile her şeyi anlatmaya yetiyor.
Yarın biri de çıkıp gözlük kullanan mini etekli bir kızın o
doğal baygın bakışlarından hareketle ‘Acaba mini etek nefretin simgesi haline mi getiriliyor?’ diye sorarsa, nasıl bir
cevap vereceksiniz.
Bu tür ‘ötekileştirici’ yorumlar, sürekli kullandığım bir ifadedir, toplumun
birleşme yerlerini kanatmaktan öte anlam taşımaz.
Eğer illa bu konuda ısrarlı ve kararlıysanız, önce
Hürriyet’teki yazarların fotoğrafları tahlil edilmeli, sonra şu soruya cevap aranmalıdır: Hürriyet nefretin simgesi haline mi geliyor?
Ertuğrul Bey zorluk çekmesin, ipucu verebilirim; İşe gözlük üstünden
bakan Özdemir İnce ile başlayabilir.
Diplomat neden
tayin istedi?
Hürriyet Yazarı Şükrü Küçükşahin, AB Genel Sekreterliği Siyasi İşler Dairesi Başkanı Cem Kahyaoğlu’nun
Fransa Büyükelçiliği’nin kokteylinde bir
AK Partili milletvekilinden tayin için torpil istediğini yazdı.
Haber dün de devam ettirildi. Kahyaoğlu’nun ‘Hooba’ ve ‘
Hamit Osman Olcay Blues Topluluğu’ adı altında Siyah Beyaz Bar’da bazı bürokrat arkadaşlarıyla birlikte sahne aldığı belirtiliyordu.
Doğruluğu ayrıca tartışılır ama bazı diplomatların bu tür organizasyonlarda yer aldığı biliniyor. Hatta Hürriyet’in
Ankara Temsilciliği görevinden
Milliyet Genel Yayın Yönetmenliği’ne geçen Sedat
Ergin de bazı diplomatlarla birlikte amatörce programlar yapmıştı.
Yazıda torpil istenen milletvekilinin ismi yazılmamış. İsmini biz yazalım;
Dışişleri Komisyonu Başkanı ve AK Parti
Eskişehir Milletvekili Murat Mercan. Diplomatla milletvekili arasındaki görüşme bize farklı aktarıldı ama özü itibariyle torpil talebi olmuş, nasıl bir karşılık bulur, onu göreceğiz.
Hürriyet’te olmayan ayrıntı, bu diplomatın eşinin sürekli
tedavi gerektiren zorlu bir hastalıkla mücadele ettiği, tedavi için sürekli
yurt dışına gittiğidir.
Ankara’da herkes bilir ki, bu tür olağanüstü durumlarda tedavi sürecine olumlu katkıda bulunmak için tayin dönemlerinde pozitif ayrımcılık uygulanabilir.
Nitekim; 1991 yılında Süleyman
Demirel’in başbakanlığı döneminde bir foto muhabiri arkadaşımız benzer bir hastalığa yakalandığında tedavi için ABD’ye gönderildi. Üstelik o tarihte Milliyet’te çalışıyordu, önce
Anadolu Ajansı’nda işe başlatıldı ardından ajansın
New York temsilciliğinde görevlendirildi. Bu arkadaşımız gördüğü bu tedavi sonucunda hayata döndü.
Bu arada sözkonusu diplomatı hiç tanımam, telefonla bile hiç görüşmedim. Ne yapalım,
mağdur türbanlıdan sonra barcı diplomatın hukukunu savunmak da bize düştü.
Bazen Hürriyet, ‘hürriyet’ olmayabiliyor.