Genelkurmay 2. Başkanı
Orgeneral Hasan Iğsız,
Aktütün saldırısından bir gün sonra 5
Ekim Pazar günü Genelkurmay karargahında medya mensuplarının karşısına çıktı. Paşanın saldırıyla ilgili verdiği bilgiler, aynı gün TV ekranlarında, ertesi gün
gazete manşetlerindeydi.
Önce bu bilgileri özetle hatırlayalım. Dedi ki:
Saldırıdan bir gün önce (
Perşembe) gece tepelerde gece 2-3 kişilik hareketlilik termal kameralarla tespit edildi. Bir saldırı ihtimaline karşılık o bölgeye top atışları yapıldı. Saldırı günü (
Cuma) sabah 05.00 sularında
jandarma harekat timi takviye olarak gönderildi.
Bir önemli detay daha vardı: Çatışma başladıktan sonra taarruz helikopteri cobralar ve 2 adet f-16 savaş uçağı çatışma bölgesinde gönderildi.
Genelkurmay, Cuma öğle saatlerinde başlayan ve yaklaşık 7 saat süren çatışmayla ilgili olarak ertesi gün Cumartesi sabah 09.00’da internet sitesinden yaptığı açıklamayla kamuoyunu bilgilendirdi.
Tüm
Türkiye, 09.00’daki bu haberle sarsıldı.
Ankara dışındaydım. İlk haberle birlikte cep telefonum susmadı. TV kanalları, radyolar değerlendirme için arıyorlardı. Gün boyu istisnasız tüm kanallarda saldırı haberi vardı.
Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
Aydoğan Babaoğlu ise o esnada
Antalya Serik’te golf oynuyordu.
Vahim olan, paşanın golf merakı değildi elbette. Tüm Türkiye’nin
gözyaşı döktüğü saatlerde golfe devam etmesiydi.
Onun da ötesinde
Hürriyet’ten
Metehan Demir’e yaptığı şu açıklama, affedilir nitelikte değildi: ‘Bu eleştiride bulunanları mutlu etmek için o gün Aktütün’e mi gitseydim?’
Evet Paşam, gerekirse gitmeliydiniz?
Bizlerin sevincini çok görüyorsanız, sizin için yüreğimize gömebilirdik. Ama o
mübarek şehitlerimizin geride bıraktığı sevdiklerinden bu jesti esirgememeliydiniz.
Yoksa siz de mi onları ‘bidon kafalı’ veya ‘göbeğini kaşıyan adam’ olarak görüyorsunuz?
Ertuğrul Özkök’ün deyimiyle bu monşer oyundan anlamıyor olmaları mı, sizleri birbirinden uzaklaştıran?
Onlar sadece ölümü mü hak ediyorlar?
En iyisi mi Sayın Paşam, gelin bu milletten özür dileyin, hatanızı kabul edin.
Özür dilemek de bir erdemdir.
Hatanızı örtmeye kalktıkça batıyorsunuz. ‘TSK’ni yıpratmaya çalışıyorlar’ ucuzculuğuna bir daha yeltenmeyin.
O golf sopasını elinize düşmanlarınız vermedi. ‘Aktütün’e mi gitseydim’ açıklamasını onlar yaptırtmadı.
Hani doğruları konuşacaktık
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
İlker Başbuğ’un 16
Eylül günü Genelkurmay karargahında düzenlediği ‘
Medya ile Diyalog’ toplantısındaki gözlemlerimi, ertesi günkü yazımda aktarmıştım.
Başbuğ’u samimi bulmuştum.
Şöyle diyordu: ‘Biz eleştiriye her zaman açığız. Köşe yazarları farklı değerlendirmeler yapabilirler. Ama haberlerin doğru bilgiye dayanması lazımdır. Doğru bilgiye dayalı yapılan haberlere itirazımız olmaz.’
Şöyle demiştim: ‘Başbuğ’un bu ifadesini taahhüt olarak aldım.’
Gelin birlikte Orgeneral Aydoğan Babaoğlu’nun Hürriyet’e yaptığı açıklamayı ve Genelkurmay’ın duyurusunu birlikte değerlendirelim.
Tarih 8 Ekim
Çarşamba. Babaoğlu, Hürriyet’ten Metehan Demir’e şöyle diyor: ‘Şehitlerimizin haberi bana o gün
doğal olarak anında ulaşmadı ama sonrasında başlatılan her harekatın emrini Ankara ile koordine ederek bizzat verdim.’
Demek istiyor ki, çatışma haberinden Cuma
akşamı veya Cumartesi sabahı haberdar olmadım, olduğum anda da hava operasyonunu ben yönettim.
Eyvallah! İnsanlık hali, olabilir. Talihsiz bir tesadüfle karşılaşabilir. Soru şu:
Hain saldırı haberini öğrendikten sonra golf oynamaya neden devam ettiniz?
Gelelim Genelkurmay’ın bildirisine: ‘Hava kuvvetleri
komutanımızın Antalya’da bulunduğu sırada 4 Ekim 2008 Cumartesi günü akşam saatlerine kadar olan sürede Bayraktepe bölgesinde meydana gelen çatışma sonucunda verilen şehitler hakkında bir bilgisi olmamıştır.’
Hangisi doğru?
Komutan, ‘geç de olsa çatışmadan haberdar oldum ve hava operasyonunu yönettim’ diyor. Genelkurmay ise ‘
Hayır, akşama kadar haberi olmadı’ görüşünde.
Beni bağışlayın, iki açıklamadan biri yalan. Çünkü doğrular çelişmez.
‘Haberi doğru bilgiye dayalı yaparsanız itirazımız olmaz’ diyen Genelkurmay Başkanı Başbuğ’a çok açık soruyorum: Sayın Paşam, sizin açıklamanıza mı itibar edeceğiz, komutanın söylediklerine mi?
Benim gönlüm sizden yana. 16 Eylül’deki brifinde dediniz ki: TSK ile ilgili konularda bizim açıklamalarımızı esas alın.
Esas alıyorum.
O zaman aklıma şu sorular takılıyor: Genelkurmay 2. Başkanının sözünü ettiği iki F-16’yı çatışma bölgesine kim gönderdi? Böylesine kritik bir süreçte hava kuvvetleri komutanı neden bilgilendirilmedi? Akşama kadar TV ekranlarında bangır bangır verilen saldırı haberlerini komutana duyuracak bir dostu dahi yok mu?
Eğer durum bu kadar vahimse, sayın komutanımızı daha fazla üzmemek ve golf heyecanını kesintiye uğratmamak adına Serik’te sürekli tatile göndersek, emekliliğinin keyfini doya doya yaşasa fena mı olur?
Ne dersiniz?