Aynı zamanda ‘2000’e Doğru’ dergisinin
bölge temsilcisi,
Doğu Perinçek’in yakın
dava arkadaşlarındandı.
PKK’nın yayın organı MED TV’de yayınlanan ‘
Panel’ isimli programda
Yalçın Küçük’ün partneriydi.
Hem Perinçek’i hem Küçük’ü yakından tanıyor. İkisiyle de periyodik olarak ‘kader arkadaşlığı’ yapmış biri.
Şimdi Köln’de yaşıyor, kendini ‘
Gazeteci-
Yazar ve Politik
Mülteci’ olarak tanıtıyor. Kendi ismini taşıyan Web sayfasında yazmaya devam ediyor.
Aslan, Şemdin
Sakık’ın mektubu üzerinden Abdullah
Öcalan, Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük arasındaki ilişkileri anlatan 8
Ekim tarihli yazım üzerine kendi Web sayfasında ‘Şamil
Tayyar’a Açık Mektup’ yayınlamış.
O yazıdaki iddiaları üç başlıkta toplayıp hem şahsıma yönelik eleştirilerini sıralamış hem yeni bilgiler vermiş. Küfür,
hakaret ve
iftira olmadığı sürece her türlü eleştiriye açık olduğumuzu daha önce belirtmiştik.
İlkinden başlayalım. Şöyle diyor: ‘Doğu Perinçek Bekaa’ya gittiğinde ben 2000’e Doğru Dergisi çalışanı ve Sosyalist Parti yöneticisiydim... (Öcalan’ın) Perinçek’le görüşmesinde yanlarında eski politikacı Ömer Özerturgut vardır.’
Yani,
Şemdin Sakık’ın ‘Öcalan’la Perinçek baş başa görüştü’ iddiasının doğru olmadığını söylüyor. Bana sorarsanız, bu ayrıntı çok mu önemli, bence değil.
Neden görüştükleri konusundaki tezi ise şöyle: ‘Perinçek, Türk Sosyalist hareketiyle
Kürt özgürlük mücadelesinin Sosyalist Parti’de birleşmesini istiyordu. Bu gerçekleşmedi. Sonra da herkes kendi yoluna gitti.’
Buradaki ayrıntı dikkat çekicidir. Günümüzün sıkı kuvvacısı ve
Ergenekon sanığı Perinçek’in o yıllarda PKK ile ‘
ittifak’ çabası içinde olduğunun itirafı kayda alınmalıdır.
Aslan, Perinçek’in ‘Öcalan’a
İmralı’dan sonra mesafeli durmaya başladığı’ iddiasına karşı çıkarken, aksine destekleyici açıklamalar yaptığını belirtiyor. Ayrıca
JİTEM’in ilk kez 2000’e Doğru Dergisi tarafından deşifre edildiğini anlatıyor.
Burada bir miktar haklılık payı var. JİTEM’le ilgili kimi yayınların o tarihlerde sözkonusu dergide yayınlandığı doğrudur. Aynı yayınlar doğrultusunda Ergenekon sanığı Adnan Akfırat’ın hazırladığı ‘Eşref
Bitlis Suikastı’ kitabı, önemli bir çalışmadır.
Unutulmamalı ki,
Susurluk skandalından sonra ‘JİTEM yoktur. Ergenekon vardır, tüm
faili meçhul cinayetleri Ergenekon işledi’ diyen
emekli Deniz
Binbaşı Erol Mütercimler’in röportajlarını 1997’de yayınlayan da 11 yıl sonra ‘Ergenekon palavrası’ diye başlık atan da aynı dergidir.
‘Küçük beni aradı’
Gelelim, Şemdin Sakık’ın mektubunda yer verdiği, ‘
Abdullah Öcalan’a suikast girişimini Yalçın Küçük ve
Mesut Yılmaz önledi’ iddiasına...
Günay Aslan, iddia için ‘doğrudur’ deyip ekliyor: ‘Bu haberi PKK’ya benim aracılığımla (Yalçın Küçük) iletmiştir. O tarihte MED TV’de her hafta Yalçın Hoca’yla birlikte Öcalan’ın da katıldığı Panel adlı
tartışma programı yapıyorduk. Hoca bir gün beni
Fransa’dan aradı, ‘Çok acil Apo kardeşimle görüşmem gerekir, ona suikast yapılacağını öğrendim’ dedi. Ben de hemen örgütün
Avrupa yöneticisini arayıp haber verdim. Onlar irtibata geçtiler.’
Sonra?
Şöyle devam ediyor: ‘Hocayla
Brüksel’de bir araya geldik. Olayı sordum,
Tansu Çiller’i kasten ‘Bu kadın çılgın, bu kadın memleketimizi felakete sürükleyecek, bunlar halkımız üzerinde kanlı oyunlar tezgahlıyorlar, oyunu bozduk’ dedi.’
Küçük Yalçın, bu bilgiye nasıl ulaşmış olabilir?
‘Kesin bir bilgim yok’ diyen Aslan, şu değerlendirmeyi yapıyor: ‘Eski MİT’çi
Mehmet Eymür bu bilginin
Genelkurmay’dan sızdırıldığını iddia ediyor. Ama eğer bu bilgi sizin de iddia ettiğiniz gibi Yalçın Hoca’ya Mesut Yılmaz’dan gelmişse bence
Türkiye bugün Yılmaz’a teşekkür borçludur. Siz ya da bu tür şeyleri yazanlar farkında olmayabilir ancak, Öcalan’ın öldürülmesinin Türkiye için, Türkler ve
Kürtler için ne tür sonuçlar
doğuracağını bilenler iyi bilir.’
Aslan, ihbarcı konusunda bilgi sahibi olmadığını belirtmekle birlikte ‘Genelkurmay’ ve ‘Mesut Yılmaz’ arasında gidip geldiği anlaşılıyor. Mektubun ilerleyen bölümünde kanaatlerini açıklarken ‘Bence Mesut Yılmaz’ demekten kendini alamıyor.
O bölümü okuyalım: ‘
Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde sonuçlarının kestirilmesi mümkün olmayan iki talimat vermiştir. Bunlardan biri Öcalan’a suikast, diğeri
İran’a hava saldırısıdır. İlkini bence Mesut Yılmaz, ikincisini ise son anda dönemin Cumhurbaşkanı
Demirel önlemiştir.’
Bu gelişmed
e devlet içi çatışmaların önemli rol oynadığını öne süren Aslan, ‘Öcalan suikastini de İran operasyonunu da daha bilmediğimiz birçok şeyi de bunların çatışması engelledi.’
‘Küçük devlet sözcüsüydü’
8 Ekim tarihli yazımda; Abdullah Öcalan’a atfen Mesut Yılmaz ve Yalçın Küçük’e ithamda bulunmayı doğru saymadığımı yazmıştım ama gelişmeler gösteriyor ki, olayın çap büyüklüğü kanaatlerimizin dalga boyunu aşmış vaziyette.
Ayrıca Yalçın Küçük, hem MED TV hem
Hulki Cevizoğlu’nun sunduğu Ceviz Kabuğu programında
mesaj trafiğindeki rolünü anlatmış!
Küçük’ün hem PKK’nın yayın organı hem Ulusalcıların simge programının ortak paydası haline gelmesi ayrı bir tartışma konusudur.
Ancak Aslan’ın mektubun son bölümünde yer verdiği şu
analiz dikkatle okunmalıdır: ‘Perinçek ideolojik sapkınlığı yüzünden JİTEM’le aynı dalga boyuna geldi. Yalçın Küçük’ün devlet içindeki bir kesimin sözcüsü olduğu biliniyordu. Öcalan bunu dün de söylüyordu, bugün avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde de söylüyor. Bu durum, karşı tarafla bir kanalı açık tutma, ilişkilenme veya yönlendirme amacıyla yapılan ve benzeri çok olayda örneklerine rastladığımız bir durumdur.’
Yani Aslan’a göre; Perinçek ve Küçük, Öcalan için ‘karşı tarafla (devlet) kanalı açık tutma aracı’ndan ibaretti.
Kimin kimi kullandığı konusunda Aslan’la aynı kanaatte değilim. Hatta bu şahısların aynı yolun yolcuları olduklarını düşünüyorum.
İmralı-
Silivri hattı asla yabana atılmamalıdır.